Tolga Şardan

Tolga Şardan

tsardan@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Suriye ve Irak sınırındaki kentlerimiz hareketli günler yaşıyor.
Gerek, IŞİD’in Suriye ve Irak’taki saldırıları; gerekse, Suriye’de halen devam eden iç savaş, binlerce insanın Türkiye’ye akın etmesine neden oldu.
Son rakamlara göre Türkiye’deki Suriyeli sayısı 1 milyon 200 bin dolayında. Neredeyse, Kayseri ya da Samsun’un nüfusu kadar Suriyeli Türkiye’de barınıyor.
Sayının bu kadar artması ve Suriyelilerin, sınır kentlerindeki kampların dışına çıkarak diğer kentlere yayılması “kamu güvenliği” sorununu da beraberinde getirdi.
Suriyeli mültecilere yönelik her gün başka bir kentten saldırı haberleri gelmeye başladı.
Gaziantep, Şanlıurfa, Kilis derken, Kayseri, Ankara ve Kahramanmaraş’ta yaşanan gerginlikler dikkat çekici boyuta ulaştı.
Bu gerginliklerin büyük bölümünün gerekçesi, “misafirlerin” yerel sosyal yaşama uyumda yaşadıkları sorunlar.
Ancak, diğer önemli bir gerekçe ise, özellikle kamu yönetiminde, misafirler ile yerel halk arasında baş gösteren “ayrımcılık” iddiaları.
Kısa süre önce, Adana’dan başlayıp Gaziantep - Kilis - Şanlıurfa sınır boyunda inceleme yapma olanağım oldu.
Suriyelilerin, kaldıkları yerleşim merkezlerinde dilencilik yapmaları halkın tepkisini çekiyor. Hatta öyle ki, dilenciliğin “organize” olarak yapıldığı yönünde halk arasında yaygın kanaat var.
İşyeri açmada özellikle yerel yönetimlerce Suriyelilere tanınan kolaylıkların yerel halka tanınmaması, büyük kentlerdeki organize sanayi bölgelerinde çalışan Suriyelilere “yasadışı” çalışma kolaylığı gösterilmesi ciddi sorunların yaşanmasına neden oluyor.
Yerel halkla, Suriyeliler arasında yaşanan sosyal sorunların çözümü için öncelikle günlük yaşam içinde geçici değil, kalıcı tedbirlerin alınması gerekiyor.
Suriyeli mültecilere yönelik hizmet veren illerin valileri arasında yapılması gereken “koordinasyon toplantısı”nın 9 aydır yapılmaması, kamu yönetiminde yeknesaklığın sağlanmasını zorlaştıran diğer bir etken.

Suriye yine hareketli
Suriye ve Irak’ta yaşayan halkların kâbusu olan IŞİD, Irak’tan Suriye’ye döndü.
Irak’ta birbiri ardına katliamlar yaparak binlerce Ezidi’yi topraklarından eden IŞİD’e yönelik ABD müdahalesi, radikal dinci örgütün yeniden Suriye’ye dönmesine neden oldu. Burada bir doğalgaz istasyonuna el koyan IŞİD, Halep’in kuzeyine doğru başlattığı saldırılar sonunda Marea, Telrıfat gibi kentleri tamamen kontrolüne aldı.
Bugün gelinen noktada, daha önce Çobanbey Sınır Kapısı’nın karşısını tamamen kontrolü altına alan IŞİD’in, Öncüpınar Sınır Kapısı’nın karşısındaki Esselame Sınır Kapısı’nı alması an meselesi.
Ancak, Öncüpınar’dan geçen TIR’lardan haraç alarak finans kaynağı yaratan örgütün, bu nedenle Esselame Sınır Kapısı’na yönelik saldırı yapmadığı değerlendiriliyor.
IŞİD saldırılarıyla yeniden ısınan bölgedeki Kilis’te yaşayan 50’ye yakın Suriyeli aile, yerel halkla sıkıntı yaşamaması için sınırın hemen karşısında kurulan özel kampa gönderildi.

Haberin Devamı

‘Güle güle büyük Başkan’
Bu topraklarda yaşayan ve Siyah - Beyaz renklere tutkuyla bağlı iki neslin “Muhteşem Süleyman”ı olarak veda etti Süleyman Seba.
1940’lı yıllarda Çengel Hüseyin, Doktor Vedii, Şevket, Bülent, Fevzi, Ali İhsan, Yavuz ve tabii ki Kemal Gülçelik’li tarihinin en iyi kadrosunda “sağ açık” oynayıp Beşiktaşlı taraftarların gönlünde taht kuran Seba, artık 50’sine yaklaşan bir sonraki kuşağın gençlik yıllarına da damga vurdu.
Başkanlığı sırasında kulüp tarihinin en başarılı, altın dönemini yaşatan Seba, sportif başarı çerçevesinde Beşiktaşlı genç kuşağın başını hiç öne eğdirmedi. Başta ezeli rakipleri olmak üzere tüm rakiplerine karşı 16 yıl boyunca bu gençlerin başları hep “dik” durdu.
Bu genç kuşak, “namuslu” rekabet, şeref, haysiyet, ahlak ve erdem kavramlarının gelişiminde Seba’yı örnek aldı.
Yarattığı “Beşiktaşlı duruşu” ile 112 yıllık çınarın “başkanlık koltuğunu” doldurdu.
Seba, bu genç kuşağa “abi”liği öğreten isimdi.
88 yıllık hayatının neredeyse tamamını Siyah Beyaz için harcayıp tüketerek, “dünya nimetleri”nden faydalanmayı bilmedi.
“Ahmet Dursun, Seba gitsin” diye bağıranlar, ölümünden sonra ne yazık ki başlarını öne eğmek zorunda kaldılar.
Ne Beşiktaş, ne de Türkiye, asla bir Seba daha bulamayacak.