Tolga Şardan

Tolga Şardan

tsardan@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Futbolda UEFA Şampiyonlar Ligi’ne (ŞL) doğrudan katılmanın eşiğinde olan Beşiktaş’ta sular bir türlü durulmuyor.
Bir yanda ŞL maçlarını inşası devam eden yeni stadında oynamak için çaba gösteren bir kulüp yönetimi, diğer yanda henüz bu durumu kavrayamayan ve kulübün karizmasını çizmek için her türlü yöntemi “bilinçli/bilinçsizce” deneyen futbolcular.
Milli futbolcu Gökhan Töre’nin gece kulübünde vurulmasıyla başlayan olaylar zincirinin, kulüp içindeki halkalarında neler oluyor, neler yaşanıyor? Bu konuda değişik rivayetler ve dedikodular var.
Ne var ki somut olan iki durum var. Birincisi, spor kulübünün büyük paralara hükmeden yöneticileri ve milyonları peşinden koşturan kramponlarının henüz kurumsallaşmayı başaramadığı; ikincisi ise 15 milyonluk İstanbul’da kamu düzeni merkezindeki eğlence sektörünün geldiği konum.
***
19. yüzyılın ikinci yarısında ABD’de yaşayan mühendis Frederic Taylor, kurumsal kültür konusunda başlattığı bilimsel çalışmalarını “Stratejik Yönetim” başlığı altında sonuçlandırdı. Taylor’un çalışmalarında ‘kurumsal kültür’ ve ‘kurumsallaşma’daki en önemli faktörlerden biri “yapı içinde yer alan bireyin aidiyet duygusu” (commitment) olarak görülür.
Günümüzde, küreselleşme ve endüstriyelleşme olgularının merkezinde yer alan stratejik yönetimin bir organizasyon, kurum veya sivil toplum örgütü için ne kadar önemli olduğunu tartışmak anlamsız kalmaktadır.
Finansal güçlüklerle boğuşan Beşiktaş’ın, yaşanan son olaylar ışığında stratejik yönetiminin başarılı olduğunu söylemek, aynı zamanda Taylor’un çalışmalarını yadsımak olur. Henüz kurumsal kültürünü oturtamamış bir yönetim tarzının, küreselleşen dünyada endüstriyelleşerek ciddi yatırımlar ve yönetim ilkeleri gerektiren spor dalı olan futbolun kurumsal yönetiminde başarılı olması mümkün değildir.
Kurumsallaşmasını bir türlü tamamlayamayan bir organizasyon yapısının, beraberinde aidiyet duygusunu barındırmayan bireylerini taşıması da hedeflenen sağlıklı sonuçları vermeyecektir.
Bu duruma Beşiktaş açısından bakıldığında (ki gerçekte, ülkemizdeki özel ya da devlet sektöründeki birçok kurum ile spor kulüplerinde bu sorun henüz çözümlenmiş değil) kulüp yönetimi yıllardır kurumsallaşmasını bir türlü tamamlamadığı için yönetim ilkelerini uygulamakta fazlasıyla zorlanmaktadır.
Bu zorlanmalar çoğunlukla iyi yönetilemeyen krizlerle sonuçlanmakta ve krizin taraflarının zarar görmesiyle birlikte süreç olumsuz olarak tamamlanmaktadır.
Soruna sporcu açısından bakıldığında ise ne yazık ki takım içinde yerli ve yabancı oyuncular arasında ciddi bir aidiyet duygusu sorunu yaşandığı aşikârdır. Özellikle, yurtdışından gelen yabancı sporcular ile “gurbetçi” sporcular, hele ki Avrupa’dan geliyorlarsa, önemli derecede “kurumsallaşma sendromu” yaşıyor.
Profesyonel yönetilen kulüp yapılarından, popülist ve tek adam yönetiminin hakim olduğu Türkiye’deki spor kulüplerine gelen yabancı ve gurbetçi sporcular, aidiyet duygularını kaybetmekte ve kurumsal kimliklerini yitirmektedir.
Böylelikle, takımın hocası Bilic’in, “kendilerine bakmalarını istediği ‘eleman’larında, kalan maçları kazanma duygusunu yaratma” ısrarına karşın başarısız olması ve futbolcuların aidiyet duygusuyla hareket etmek yerine gece kulüplerinde sabahlamayı tercih etmesi yitirilen kurumsal kimliğin kaçınılmaz sonudur.
Yeni stadını inşa ederek büyük umutlarla gelecek yıllara yelken açan Beşiktaş’ın aynı zamanda kurumsallaşmayı tamamlaması ve bu kurumsallaşmanın ilkelerini bütünlük içinde uygulaması gerekmektedir. Aksi halde, değil yeni stadın açılışını yapmak, dünyanın en değerli futbolcularını transfer edilmesi de kulübü kurtaramayacaktır.
***
Son yaşanan gece kulübü olayının ardından İstanbul’daki eğlence sektörünün profili de sorgulanmaya başlandı.
2000’li yılların başına kadar İstanbul’un eğlence sektörü, toplumun her kesimine hitap ederken, artık eğlence merkezlerinde “omzu düşük ağır abiler”in hakimiyeti söz konusu. Bellerinde silahla, etrafında garip giyimli koruma adı verilen adamlarıyla dolaşan “ağır abiler” kaynağını gösteremedikleri gelirleriyle yaptıkları bol sıfırlı harcamalar ve bahşişlerle eğlence sektörünün “en değerli” figürleri haline geldi.
Töre olayının ardından açıklama yapan İstanbul’un önde gelen eğlence mekânlarından birinin sahibi işadamı, eğlence mekânlarına silahlı girişi engelleyecek yasal düzenleme olmadığını açıklamıştı. Doğru, böyle bir yasal düzenleme henüz yok. Ancak, belinde silahlı olduğunu bildiği müşteriyi işyerine alıp almamak işyeri sahibinin insafına kalmış durumda. İstediğinde belinde silahlı kişileri mekâna almayabilir. Ne yazık ki para kazanmak uğruna, omzu düşük, beli silahlı ağır abilere “müşteri” sıfatı vermek doğru bir yaklaşım olmayacaktır.