Tolga Şardan

Tolga Şardan

tsardan@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Türkiye, 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı’na “büyük acı”yla giriyor.
Dile kolay; Soma’daki maden faciasında onlarcası genç, 301 vatan evladı toprağa verildi.
Bu topraklar, gençlerin kolay yaşam şartlarında hayatlarını sürdürmekten çok, kolay biçimde yaşamlarını yitirdiği ülke haline geldi.
Maden kazası, trafik kazası, terör, aile içi şiddet ve töre cinayetleri derken, her yıl binlerce gencimizi hayatlarının baharında yitirmeye başladık.
Soma’da da benzer dramlar yaşandı ve yaşanıyor.

Bihaber işletmeci
Manisa Soma’da sessiz sedasız, kimseye yük olmadan yaşamlarını sürdüren madencilerden 301’ini henüz nedeni tam olarak tespit edilemeyen maden faciasında, katliam demek daha doğru olacaktır, yitirdik.
Soma faciası bir kez daha gösterdi ki; devlete ait kömür madenlerinin özelleştirilmesiyle birlikte ardı ardına yaşanan maden facialarından hiç bir ders çıkarılmamış.
Devlet yöneticilerinin faciadan önce maden ocağına yaptıkları ziyaretlerde “Türkiye’nin en iyi işletmelerinden birisi” olarak tanımladıkları maden ocağında bu katliam yaşandıysa, özelleştirilen diğer maden ocaklarının durumunu düşünmek insanı ürkütüyor.
“En iyi işletme”de henüz facianın neden çıktığı bilinmiyor. İşin ilginci, işletmenin sahiplerinin de bu konuda bir fikri yok.
Tek bilinen gerçek, yangın sonrasında ortaya çıkan karbonmonoksit gazından dolayı gaz odası haline dönüşen galerilerde 301 madencinin “nefes” alamayıp “son nefes”lerini verdikleridir.

‘Çok acı bir ders oldu’
Facianın ilk günüden itibaren Soma’da bulunan Enerji Bakanı Taner Yıldız’ın, arama çalışmalarının sona erdiği gün yaptığı açıklamadaki “Bizim için çok acı bir ders oldu” sözleri durumu yeteri kadar ortaya koyuyor.
Daha önce de ders niteliğinde başka tür facialar yaşandı bu ülkede. Her faciadan sonra söylenen “ders alınacak” sözleri sadece arşivlerdeki yerini alıyor. Yeni bir faciaya kadar. Bakan Yıldız’ın “acı ders” tanımla-masına karşın, ülkenin diğer bölgelerindeki maden ocaklarında faaliyetler tam gaz sürüyor.
Bu faciadan sonra yeni kazaların önlenmesi adına diğer maden ocaklarında ayrıntılı denetleme ve inceleme yapılması gerekiyor. Bu nedenle bu ocaklardaki faaliyetler bir süre askıya alınmalı, yapılacak denetimler sonucunda yeniden faaliyete geçirilmelidir. Aksi halde yeni “acı ders” kaçınılmaz olacaktır.
Ülkemizde olayları önceden hissedip önlemek yerine, yaşandıktan sonra önlem almak yaşam biçimi haline geldi.Bu konuda sayısız örnek yaşandı. Soma faciası, kazaların yaşandığı maden ocaklarının girişindeki “Önce iş güvenliği” ya da “önce tedbir” uyarılarının pratikte geçerli olmadığının son örneği.
Eski kuşakların çok kullandığı ve aynı zamanda Kur’an-ı Kerim’de yeralan “Önce tedbir al, sonra tevekkül et” ayeti, günümüzde “Önce tevekkül et, tedbiri sonra al” haline dönüştü. Özcesi, “yaşananlar yaşansın, dersi sonra çıkar” şeklinde bir garip kural, toplumda hayat bulmaya başladı.

Onlar’ı kaybetmesiydik...
Şimdiye kadar çoğunlukla Zonguldak’la anılan maden facialarının sonuncusunda Türkiye, ne yazık ki Soma gerçeği ile yüzleşti.
Maden faciası sonrasında, toplumun istisnasız her kesiminden Soma’ya destek yağıyor. Kampanyalar başlatılarak şehit ve yaralı madencilere yardımlar başlatıldı. Faciada yaşamını yitiren ya da yaralanan madencilerin banka borçları sıfırlanıyor, çocuklarına burs verilecek, madenci ailelerine evler yapılacak.
Böyle bir faciadan sonra toplumun bir anda bu kadar çabuk ve geniş katılımlı harekete geçmesi elbette çok önemli ve güzel.
Ancak, gönül isterdi ki; hem devlet, hem de kamuoyu Soma’yı 301 şehit verilmeden tanısaydı, bilseydi, yol arkadaşlığı yapsaydı, dertlerine derman olsaydı. Madencilere evler önceden yapılsaydı, bebelerine burslar önceden verilseydi, borçları silinseydi.
Her şeyden önemlisi denetlemeler çok sıkı yapılsaydı, ONLAR’ı kaybetmesiydik.