Hükümetin, geçen aralık ayında kamuoyu gündemine getirdiği İç Güvenlik Yasası’na ait tasarının TBMM’deki görüşmeleri tüm şiddetiyle devam ediyor.
TBMM’deki görüşmelerde milletvekillerinin yasayla ilgili yaptıkları çıkışlarında yaşananların, daha önce Tayland başta olmak üzere ve Uzak Doğu ülkelerindeki meclis kavgalarını aratmaması, yasanın kendisiyle ilgili olan eleştirileri gölgede bıraktı.
Tasarının en önemli maddeleri arasında, güvenlik güçlerine yönelik molotof kokteyli atılması konusu var. Bu konuda, hükümet ve muhalefet tam anlamıyla birbirine girdi.
Türkiye’deki sokak eylemlerinde de sıkça kullanılan molotof kokteyli, gerek yapılışının kolaylığı, gerekse kullanımının yarattığı etki; molotof kokteylinin dünyanın her yerinde protestocu grupların, kamu güvenliğinin sağlanmasında görev yapan grup ve unsurlara karşı kullanılmasına neden oluyor.
Molotofun tarihçesi
Bu çerçevede, TBMM’de son yılların en kavgalı sürecinin yaşanmasına neden olan “molotof kokteyli”nin tarihçesi oldukça ilginç.
Kimi kaynaklar; molotof kokteylinin, tarihte ilk kez İspanya İç Savaşı’nda milliyetçi kuvvetlerce Sovyet tanklarına karşı kullanıldığı kaydeder. Yakıcı ve yanıcı molotofun etkisini gören General Franco, askerlerin Ruslara karşı silah olarak molotof kullanmasını emretti.
Bazı kaynaklar ise, molotofun 1940’da Kış Savaşı sırasında Finlerin, ülkeyi bölmeye çalışan Rus Ordusu’na karşı kullandığı belirtir. Bu savaş sırasında Finler; kullandıkları bombaya, ülkenin bölünmesine neden olan ve Sovyet yönetiminde görev alan politikacı - devlet adamı Viyaçeslav Molotov’un adını verdiler. Finler, molotof kullanarak Kızılordu güçlerine başarı sağladı.
Bu savaşın ardından 2. Dünya Savaşı sırasında, ülkenin işgaline karşı direnen Ruslar, hazırladıkları “molotof kokteylleri”ni, ülkeyi işgale hazırlanan Hitler komutasındaki Alman Ordusu’na yönelik kullanarak topraklarını savundu.
2. Dünya Savaşı’nda bir çok ülkede kullanılan molotof, 70 yılı aşkın süredir dünya üzerinde toplumsal olaylarda tercih ediliyor.
Geçmişte; özellikle PKK’ya yakın grupların, büyükşehirlerde gerçekleştirdikleri sokak eylemlerinde güvenlik güçlerine ya da kamu bina ve araçlarına karşı molotof kullanmasının sonuçlarını gördük. Atılan molotofların yarattığı çok trajik ve dramatik olayları yaşadık. Meydana gelen maddi zararlar bir yana, pek çok yurttaş atılan molotof kokteyllerinin yangına dönüşmesiyle yaralandı, hatta yaşamlarını yitirenler oldu.
Fotoğrafın anlattıkları
Geride bıraktığımız hafta, gazetelerde yayımlanan bir fotoğraf, Türkiye’deki sokak eylemlerinde molotof kullanımının dikkat çekici boyutu oldu. Fotoğrafta; Cizre’de zırhlı polis aracının içinde görev yapan bir polisin, göstericiler tarafından atılan molotofların araç içinde yarattığı sıcaklık nedeniyle havanın soğukluğuna aldırmadan atletiyle araçtan inişini gösteriyordu.
Bu fotoğraf, kısa süre önce Güneydoğu’ya yaptığım gezi sırasında görüştüğüm bir yetkilinin anlattıklarını aklıma getirdi. Geçen Ekim’de, Diyarbakır - Mardin - Şırnak - Zaho güzergahında bir hafta boyunca gelişmeleri yerinde görme olanağı buldum.
Hükümetin, Çözüm Süreci çalışmalarını yoğunlaştırdığı bir dönemdeki bu gezide, Cizre’de bir yetkili ile görüşürken bana, “yılbaşından bu yana Şırnak ve Cizre’deki sokak olaylarında güvenlik kuvvetlerine atılan molotof sayısı 25 bin dolayında” bilgisini verdi. Aynı yetkilinin verdiği bir örnek fazlasıyla ilginçti:
“Cizre’de güvenlik kuvvetlerine yönelik bir eylem yapılacağı konusunda istihbarat gelince gece operasyon yapıp eylemde kullanılacak 500’e yakın molotof ele geçirdik. Ama, ertesi gece güvenlik kuvvetlerine 600’den fazla molotof atıldı.”
Hükümet, molotof kokteyli kullanmanın suç olmasını sağlayacak düzenlemeyi daha önce de TBMM’ye taşımıştı. 2013’te, TBMM İçişleri Komisyonu kapsamında oluşturulan “Silah Tasarısı Alt Komisyonu”, bu konuda çalışma yapmıştı. Haziran’daki Gezi Parkı protesto eylemleri sonrasında çalışan komisyon, “molotof kokteyli” konusunda adım atmıştı. Daha önce Yargıtay içtihatları doğrultusunda silah sayılan “motolof kokteyli”, yasada da silah olarak gösterildi. Alt komisyon, molotofun bireysel kullanımına 8, örgütlü kullanımına 12 yıla kadar hapis cezası öngördü, ancak bu çalışma olduğu gibi kaldı. Şimdi ise, kamuoyunda büyük tartışma yaratan düzenlemeler bütünü içinde yer verildi.
İhtiyaç mı siyaset mi?
Muhalefet ise Yargıtay içtihatlarıyla zaten molotof kokteylinin silah sayıldığını ve ağır biçimde cezalandırıldığını, iktidarın molotof üzerinden özgürlükleri kısıtlamaya çalıştığını savunuyor.
Türkiye’nin haklar, özgürlükler ve güvenlik konusunda bir dengeyi oturtması zorunlu gözüküyor. Yapılan tartışmalar, hangi gerekçelerle olursa olsun bu dengelerin oturtulamadığını da gösterir nitelikte.
Yoksa, bonzai, jandarmanın sivilleşmesi, nüfusla ilgili idari işlemler gibi paketteki diğer düzenlemeler ayrı ayrı Meclis’e getirilir ve hemen çıkartılabilirdi.
Bunun yapılmaması, konuyu halen siyasi hamleler üzerinden ele aldığımızı gösteriyor.
Özgürlüklerimiz ve güvenliğimizle ilgili konuları, siyasi hesaplaşmalar üzerinden değil, gerçekler ve ihtiyaçlar üzerinden konuşmakta fayda var.
Bu da ancak iktidar, muhalefet ve sivil toplum örgütlerinin bu gibi konularda aynı masada buluşmasıyla olabilir.