Tolga Şardan

Tolga Şardan

tsardan@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Türkiye, 1990’lı yılların ikinci yarısında içeride yaşadığı durumu şimdi de uluslararası düzeyde yaşamaya başladı.
Güneydoğu ve Doğu Anadolu’da PKK terörünün en yoğun olduğu o yıllarda, kamuoyu yeni bir örgütle tanıştı.
Radikal dinci propaganda yapan İlim ve Menzil adlı iki grubun Batman merkezli gerçekleştirdiği silahlı eylemler, önceleri çok dikkati çekmedi.
Sonradan Hizbullah adı altında birleşen iki ayrı grubun özellikle PKK’ya ve PKK’lılara yönelik eylemleri karşısında devlet sessiz kalmayı tercih etti. Hatta, bir süre bu eylemler görmezden gelindi.
Ancak; 1990’ların sonunda Türkiye, Hizbullah gerçeği ile tanıştı. PKK’ya yönelik eylemlerden hızını alamayan ve yapılanmasını ülke genelinde iyice pekiştiren Hizbullah’ın, “domuz bağı”yla hunharca infaz ettiği insanları toprağın altına gömüp üzerine beton dökerek yok ettiği ortaya çıkınca bu kez devlet harekete geçti.
Önceleri Allah adına mücadele ettiğini ilân eden örgütün, sonraki aşamada finans kaynakları elde ederek güçlenmesi ve hareket kabiliyetini artırıp ülkenin diğer bölgelerine kadar yayılarak ülke güvenliğini tehdit boyutuna gelmesiyle, bir döneme seyirci kalan devlet, zorunlu olarak işin içine girdi.

Önce Hizbullah, sonra IŞİD
Şimdilerde, siyasi parti çatısı altında Türkiye’de siyaset yapmaya başlayan ve bir dönem kan donduran cinayetlerine imza atan Hizbullah’ın uluslararası versiyonu Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) Suriye’de karşımıza çıktı.
Suriye’de dört yıl önce başlayan iç çatışmaları fırsat bilerek Türkiye’nin güney sınırına yakın bölgelerde konuşlanmaya başlayan El Kaide’nin alt gruplarından IŞİD, yine Allah adına Şii’lere karşı mücadele yaptığını belirterek savaşa dahil oldu.
Aslında, bu topraklarda yaşayanların Musul Başkonsolosluğu’na 900 kişilik silahlı grupla yaptığı baskınla tanımaya başladığı IŞİD, güvenlik alanında faaliyet gösteren devlet birimlerinin bir süredir yakından izlediği “radikal dinci terör örgütü” olarak kayıtlara girdi.
Örgütün gerçekleştirdiği insanlık dışı silahlı eylemlerin görüntüleri, bir süredir sosyal medya aracılığıyla kamuoyuna yansıyor.
Kaldı ki; bu yılın ilk başlarında El Kaide’den koparak Ebubekir El Bağdadi’nin liderliğinde kısmen özerkliğini açıklayan IŞİD, yılbaşından bu yana Türkiye’yi hedef almış durumda.
Türkiye’nin Suriye’deki Esad muhaliflerini desteklemesinden son derece rahatsız olan IŞİD, zaman içinde lideri El Bağdadi’nin talimatlarıyla Türkiye’de ses getirecek bir eylemin peşine düştü.
Bir yandan Suriye’deki yapılanmasını tamamlayarak Irak’a doğru harekete geçen örgüt, diğer yandan da Türkiye’ye yönelik çok ciddi bir tehdit unsuru olarak faaliyet yürütüyor.

Tehdit üzerine tehdit
Hatta, bu çerçevede, istihbarat birimlerinin raporlarına yansıdığına göre, IŞİD’in özellikle Hatay bölgesinde, geçmişte yaşanan bombalı araç eylemlerinin benzerini yaparak Türkiye’ye gözdağı vermeyi amaçladığı belirlendi.
Bu eylem için değişik tarihlerde güvenlik birimleri arka arkaya uyarı mesajları yayımlayarak yerel birimlerin dikkatini çekmeye başladı.
Bu çerçeveden bakıldığında, gerçekte Musul’daki Türk misyonuna yönelik gerçekleştirilen eylem o kadar da masum değil.
Zaten masum olmadığı üç gündür devam eden bekleyişle anlaşılıyor. Devletin ilgili tüm birimlerinin çabasına karşın süreç sancılı ilerliyor. Bu yazının yazıldığı saatlerde örgüt, elindeki Türk rehineleri henüz serbest bırakmamıştı.
Musul’dan sonra dün, eski Irak lideri Saddam Hüseyin’in memleketi olan Tıkrit’e giren ve Bağdat’a 180 kilometre yaklaşan örgütün pervasızlığı, rehin tutulan vatandaşlarımızın serbest bırakılmasındaki belirsizliği de fazlasıyla etkiliyor.
Yine dün Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada yer alan, “bölgede mezhepsel çatışma güç kazanıyor” ve “güvenlik alanında düzelmeler sağlanamadı” yönündeki değerlendirmeler IŞİD’in artan silahlı faaliyetleriyle ciddi biçimde paralellik taşıyor.
Ayrıca, şimdiye kadar kanlı bıçaklı olan Peşmerge güçleri ile Suriye’nin Kürt bölgesinde PKK’ya bağlı faaliyet yürüten PYD’nin silahlı güçleri YPG’nin biraraya gelip, ele geçirdiği yerlerdeki parasal kaynaklara el koyup finans sorununu da çözen IŞİD’e karşı mücadele etmesi dikkat çeken yeni gelişme olarak görülüyor.
IŞİD’in elindeki rehineleri bırakması, Türkiye’nin meseleye uzak kalmasını sağlayamaya yetmeyecektir. Türkiye, bu örgütle dolaylı ya da doğrudan ne kadar diyalog halinde olursa olsun, yakın dönemde hedef olmaktan kurtulamayacaktır.
Zira, istihbarat birimlerinin elde ettiği bilgiler, önümüzdeki günler için çok olumlu bir havayı yansıtmıyor.