Paris’teki Charlie Hebdo baskınını gerçekleştiren El Kaide’cilerin bağlantısının günışığına çıkmasıyla birlikte özellikle radikal İslami terör örgütlerine yönelik mücadelede yeniden öne çıkan ülke oldu Yemen.
Bu çerçevede son bir haftalık gelişmeleri arka arkaya sıralayalım: İngiltere ve Fransa’nın Sana’daki büyükelçiliklerini kapattıklarını dünyaya duyurduktan sonra ABD de benzer uygulamayı seçti.
Gerekçe, “ülkede devam eden güvenlik endişeleri.” ABD’nin bu açıklamasının hemen ardından Ankara’dan “Türkiye’nin Sana Büyükelçi-liği’nde ‘çekirdek kadronun görev yaptığı’ ve ‘ailelerinin ülke dışına çıkartıldığı’ açıklaması yapıldı. Dahası, Dışişleri, cumartesi akşam saatlerinde “halen Yemen’de bulunan vatandaşların ‘mücbir sebebi olmayanların’ Yemen’den ayrılmaları ve zorunlu olmadıkça Yemen’e seyahat etmemeleri kuvvetle” tavsiyesinde bulundu.
Ankara’nın bu açıklamasının, Kopenhag’daki 2. Charlie Hebdo saldırısından sadece bir kaç saat sonra gelmesi dikkat çekiciydi. Bu satırların yazıldığı süreçte, kafe ve iki sinagoga yönelik üç yeni saldırının Yemen’le bağlantısı olup olmadığı yönünde henüz bir açıklama gelmedi ancak, gelinen nokta; göründüğü kadarıyla Yemen’e yönelik “ağır sürecin işleme konulduğunun” ipuçları olarak değerlendirilmelidir.
Kritik üç boyut
Bilindiği gibi Yemen, El Kaide’nin en etkili olduğu üç ülkeden biri.
Ülke, bir dönem ABD’nin terörist ülkeler listesinde de yer alıyordu.
Yemen’in 3 temel kritik özelliği var.
İlki, coğrafi durumu. Arap yarımadasının en ucundaki Yemen’de İran-Suudi çatışması yaşanıyor. Ülkenin kuzey komşusu olan Suudi Arabistan, Selefilik ve Vahabiliği baskın tutmak isterken, toplumun bir bölümü ve halen yönetimdeki Husilerin içinde yer aldığı Zeydiyye mezhebi, Şiilerin dolayısıyla İran’ın dinamikleri içinde yer alıyor. İran, bölgede Irak ve Suriye’nin ile birlikte Yemen’in de yarısında etkin. Yani 2.5 ülkeyi kontrolü altında tutmayı başarıyor.
İkincisi, El Kaide, “Ensârü’ş Şeria” (Şeriat Yardımcıları) adlı kolu aracılığıyla Yemen’i örgütün ana üslerinden birisi haline getirdi.
Üçüncüsü ise Yemen’in Afrika’ya sınırı olması, Hint Okyanusu üzerindeki etkin konumu ve Kızıldeniz’in kontrolünü sağlayacak bölgede yer alması. Hint Okyanusu’nun dünya deniz ticareti açısından önemi ve yakın zamanda “keşif noktası” haline gelecek okyanuslarla bağlantılı Güney Kutup bölgesindeki petrol arama alanları Yemen’i kritik kılıyor.
Şiiler, Selefilere karşı
Yemen’de çoğunluğu genç ve eğitimsiz 24.4 milyon (2013 rakamları) nüfus yaşıyor. Okuma yazma oranı yüzde 50’ler dolayında ve kişi başı yıllık ortalama gelir bin 400 dolar civarında. Halkın büyük bölümü yoksulluk sınırının altında.
Ancak bu ekonomik tabloya rağmen Yemen, gerek süper güçlerin, gerekse El Kaide’nin “büyük önem verdiği” bir ülke.
Yemen’de 1800’lerden itibaren Osmanlı’nın bölgeye gönderdiği asker-lerin torunlarından oluşan “önemli sayıda” Türk nüfusu var.
Yemen’in büyük bölümünün, Sünni olmasına rağmen ülkedeki Türk nüfusun Şiiliğe yakın duran Zeydiyye mezhebinden oldukları biliniyor. Yemenli Zeydiler, Sünni Müslümanları kendilerinden farklı görmedikleri gibi Müslüman olmamakla itham etmezler.
Yönetimde söz sahibi olan Husiler’in, Şii kökenli olmaları nedeniyle Selefi-Vahabi görüşü benimseyen El Kaide ile büyük çatışmaya girdiği biliniyor.
Halen ülkenin bir bölümünün kontrolünü elinde bulunduran El Kaide, 2000 yılında Aden’de ABD gemisine yapılan ve 17 ABD’li denizcinin ölmesiyle sonuçlanan eylemle başlayarak ABD hedeflerine yönelik Yemen topraklarında hasar verici eylemlere imza attı. Bu süreçle birlikte ABD insansız hava araçlarıyla Yemen toprakları üzerinde El Kaide’ye karşı operasyonlar yaptı.
ABD ordusundaki yenilikler
ABD, benzer operasyonları gerçekleştirmek için bölgedeki çalışmalarını yoğunlaştırıyor.
ABD Başkanı Barack Obama’nın orduya, IŞİD’e karşı 3 yıl boyunca askeri güç kullanma yetkisi verilmesi için hazırladığı taslağı Kongre’ye sunmaya hazırlanmasını bunun işareti.
Kamuoyuna yansıyan bilgilere göre; bu yetki kullanımı sadece Irak ve Suriye ile sınırlı olmayacak ve IŞİD’le birlikte El Kaide’ye yönelik operasyonlarda da kullanılacak.
Bu durumda, harekat tablosuna Yemen’i de yerleştirmek doğru olacaktır.
Obama’nın bu yetkiyi almasıyla birlikte ABD Ordusu’nda da yeni düzenlemeler olabilir.
Özellikle Ortadoğu’daki çatışmalarda “konvansiyonel ordu” yerine, “silahlı ve özel eğitimli mobil gruplarla” mücadele edilmesine doğru adımlar atan ABD Ordusu’nda, Kıt’a Sahanlığı Komutanlıkları’na yönelik yapılan düzenlemeler dikkat çekici.
Dünyanın değişik yedi bölgesindeki Kıt’a Sahanlığı Komutanlıkları’nın yardımcılıkla-rına ordu dışından bir sivil getiril-mesi yönünde yapılan çalışmalar, ABD Ordusu içinde asker ile sivil-leri birleştiren bir yeni yapıya dönüşmesi, özellikle mobil grup-ların çatışma bölgelerinde yerel halkla koordine edilerek kullanıl-ması noktasında önem kazanıyor.
Görünen o ki, Suriye ve Irak’ta bir daha görülmesi pek beklenmeyen üniter devlet modeli, yakın zamanda Yemen’de de tarih olacak. IŞİD, Irak ve Suriye’de devletin zayıflanmasından nasıl yararlandıysa, Yemen’de El Kaide de benzer biçimde gelişebilir.
Bu gelişmelere karşı biz ne yapıyoruz? Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın onaylamamasına karşın MİT’ten ayrılan Hakan Fidan’ın siyasete girmesi merkezindeki yerel siyasi rüzgarlarda yön belirlemeye çalışıyoruz.