Kobani’de yaşananların protesto edilmesi amacıyla yurt genelinde gerçekleştirilen eylemlerin üzerinden iki hafta geçti.
Çoğunluğu Doğu ve Güneydoğu’da, 40’a yakın kentteki eylemlerin sokak çatışmalarına dönüşmesiyle başlayan sürecin, çözüm sürecine olumsuz yansımaları kaçınılmaz oldu.
Yüksekova’da, çarşı iznine giden sivil kıyafetli ve silahsız üç askerin sokak ortasında şehit edilmesiyle bugün gelinen noktada, İmralı’nın mesajlarının etkisinin beklenenin altında kaldığı görülüyor.
Büyüteç’te geçen hafta, çözüm sürecinde, siyasetteki olumlu havanın sahaya yansımadığından söz etmiş ve PKK’nın kırsal kesimdeki faaliyetlerinin devam ettiğini vurgulamıştım.
Örgütün Kandil’deki ana karargahından, şehir ve kırsaldaki gruplara sürekli eylem yapılması yönündeki talimat ve baskıları sonrasında Bingöl’de başlayan “eylem süreci”, azalmak bir yana artarak devam ediyor.
Bu çerçevede, önümüzdeki dönemde, sürecin nasıl olacağı konusunda önemli sinyaller geliyor.
Emniyet’in ‘süreç’yazıları
Emniyet Genel Müdürlüğü’nün Kobani eylemleri sırasında “üç gün” içinde polis birimlerine gönderdiği “dört” ayrı yazı, bu sinyallerin deşifre edilmesine yardımcı oluyor.
9 Ekim tarihli ve 12628 sayılı ilk yazı:
“PKK/KCK terör örgütü üst yönetimince verilen talimatla kırsalda faaliyet gösteren örgüt mensuplarının bizzat şehir merkezlerine inerek güvenlik güçlerine, kamu kurum ve kuruluşlarına yönelik olarak silahlı eylem gerçekleştirebilecekleri, Öz Savunma Birlikleri mensuplarına ve gençlik mensuplarına eylemlerde kullanılmak üzere silah dağıttıkları, eylemleri provoke etmek üzere silah kullanabilecekleri...” 10 Ekim tarihli ve 12756 sayılı ikinci yazı:
“Terör örgütünün (PKK/KCK) önümüzdeki günlerde TAK gibi paravan yapılanmaları vasıtasıyla özellikle metropol illerde sansasyonel eylem arayışında olabileceklerinin değerlendirildiği...”
12 Ekim tarihli ve 12818 sayılı üçüncü yazı:
“Örgüt üst düzey sorumluları tarafından yapılan telsiz görüşmelerinde son dönemde halk tarafından başlatılan eylemlerin devam etmesinin gerektiği, sözde halkı bu eylemlerden vazgeçirecek açıklamalardan uzak durulması gerektiği, aksi bir talimat gelmediği müddetçe terör örgütü gençlik yapılanmasının eylemlerine devam edeceği, örgüt üst yönetiminin eylemlerin devam etmesi yönünde yaklaşımının devam ettiği...”
12 Ekim tarihli ve 12821 sayılı dördüncü yazı:
“Terör örgütü (PKK/KCK) mensuplarının yasadışı eylemleri yaygınlaştırmak ve alt kadrolarını dinamik hale getirmek üzere kendilerine yakın basın yayın organlarında 15 Ekim 2014 tarihi ile birlikte eylemleri yoğunlaştıracağı şeklinde çağrılarda bulunduğunun gözlemlendiği, ayrıca güvenilir kaynaklardan benzeri bilgilerin geldiği...”
Öcalan’ın Kandil’e etkisi
Devletin terörle mücadele çalışmalarında görevli en önemli kurumları arasında yer alan Emniyet Genel Müdürlüğü’nün “eylemlere karşı önlem alınmasını sağlamak” amacıyla 81 kentteki kendi birimlerine gönderdiği yazıların özet içerikleri böyle.
Yazıların içerikleri, çözüm sürecinde devletin ve PKK’nın nasıl hareket tarzı içinde bulunduğu açıkça ortaya koyuyor. Devlet, gerekli tüm istihbarat çalışmalarını yürütürken, PKK kadroları da sürekli bir eylem hazırlığı içinde yer alıyor.
Bütün tabloya rağmen, zaman zaman Kandil’den yapılan açıklamalara bakıldığında; Abdullah Öcalan’ın halen örgütte söz sahibi olan tek kişi olduğu görmek mümkün. Zaten gerek hükümet; gerekse süreci “yakından” takip edenlerce yapılan neredeyse tüm değerlendirmelerde, Öcalan’ın Kandil üzerindeki etkisinin, çözüm sürecinde öncelikli parametre olduğu vurgulanıyor. Çözüm süreci kapsamında Öcalan’ın geleceği nihai noktanın; İmralı’dan çıkabileceği bir sonuç yaratmak olacağı sürekli dillendiriliyor. Bu iddiaları da akıllardan hiç çıkarmamak gerekiyor.