“Devlet, ülkede yaşayan herkesin can, mal, ırz ve namusunun korunmasından sorumludur.”
Bürokrasi ve siyasilerin sıklıkla söylediği bu cümlenin kaynağı, asıl olarak anayasa ve yasalar.
Bu ülkede yaşayan her birey, devletin; bu sorumluluğu yerine getirme bilinci içinde olduğunu düşünerek hayatlarını biçimlendirir.
Ancak zaman geçiyor. Artık koruma yükümlülüğünün tanımları ve anlamları da değişiyor.
Eski Yunan’dan bugüne “devlet” tanımı içinde yeralan “bireyi koruma” olgusuna günümüzde bir yenisi daha eklendi:
“Kişisel verilerin korunması”
Devletin, bu görevinin önemini yaşadığımız olayların yarattığı “baş ağrılarının” etkilerini gördükçe daha iyi anlar hale geliyoruz.
“Kişisel veriler” artık yaşamımızın önemli bir parçası ve bir sürü çevrenin elde etmeye çalıştığı bir tehlike.
Nüfus kayıtları, banka işlemleri, pasaport ya da sürücü belgesine ait dijital (sayısal) veriler ve en önemlisi özel hayatın gizliliği, günümüzde artık kişisel veri içinde değerlendiriliyor.
Hal böyle olunca, teknoloji, hem uyum sağlamamız, hem de kendimizi korumamız gereken bir niteliğe bürünüyor.
Bütün yarattığı kolaylıkların yanında, teknolojinin insan hayatını kolaylaştırmasından daha çok hayatı daha çekilmez hale getirdiği, insanları bunaltan bir yaşam modelinin inşa edildiği tartışmaları her geçen gün alevleniyor.
Casusluktan aşk üçgenine
Başbakanlık’a bağlı Yurtdışı Türkler Başkanlığı’nda (YTB) bulunan yasadışı ortam dinlemesi sistemi, devletten sonra bireylerin de “Big Brother”lığa (Büyük Birader) geçişinin önemli örneklerinden birisi.
Kurumun iki ayrı mekanına yerleştirilen ve son yıllarda yaşantımızın parçası haline gelen “böcek” adı verilen iki ayrı dinleme cihazıyla ilgili yürütülen savcılık soruşturmasında “çok küçük” bir detay gözden kaçtı.
Olay; her ne kadar İran adına casusluk faaliyeti olarak kamuoyu gündemine gelse de; gerçekte bir “aşk üçgeni” nedeniyle yaşanmıştı.
Hemen her gün bir yenisiyle karşılaştığımız, olmazsa olmazlarımız arasına giren yasadışı ortam dinleme, izleme, görüntü kaydı alma gibi olaylarının bu son örneğinde, değişik bir teknoloji kullanıldığı ortaya çıkarıldı.
Kurum Başkanı Kemal Yurtnaç’a ait iki bölümde bulunan ortam dinlemesi cihazlarındaki teknoloji bildiğimiz klasik teknolojiden daha farklıydı.
Cihazların, klasik sistemlerdeki gibi yakın mesafeye ses aktarmadığı, üzerindeki GSM kartıyla adeta telefon görevi yaptığı, başka bir numaradan aranması halinde sistemin devreye girip dinleme yapılan bölümdeki konuşmaları daha uzak mesafeye aktardığı tespit edildi.
Ancak bu yeni teknoloji, bir başka sorunu da açığa çıkarttı.
Çünkü, cihazlarda kullanılan GSM kartının sahibi bu işle ilgisi olmayan bir İranlı çıktı. Bu İranlı’nın Türkiye’ye geliş gidişleri sırasında kullandığı kimlik bilgilerini ele geçirenler; internet üzerinden pazarlamasını yaptıkları dinleme cihazlarında kullanılan GSM hatlarını elde etti.
Başınıza gelebilir
İranlı’nın başına gelenler her an sizin de başınıza gelebilir!
Zira, bir süredir kontör dolandırıcılığıyla vurgunlar gerçekleştiren şebekeler, sahiplerinden habersiz biçimde kullandıkları kimliklerle aldıkları GSM hatlarıyla dolandırıcılık yaparak kimliklerin gerçek sahiplerine büyük sıkıntılar yaşatmaya devam ediyor.
Ancak, bu kez durum farklı.
Herhangi bir yere verdiğimiz kimlik bilgilerimiz ya da yasadışı biçimde ele geçirilen nüfus kayıtlarımızla elde edilen GSM kartlarıyla yasadışı ortam dinleme eylemlerine karışmamız an meselesi.
Bugün geldiğimiz nokta budur...
Yeni Big Brother: Birey
Ünlü yazar George Orwell’in 1949’da kaleme aldığı “1984” adlı kitabı bu konuda halen rehberliğine “küçük bir değişiklikle” devam ediyor.
Kitaptaki “Büyük Birader” rolüne, devletin yanısıra bireyler de merak sardı.
Bundan sonrasında yaşanacakları önlemek için devlet kişisel verilerin korunması çerçevesinde bireyi koruma görevini daha etkin hale getirmelidir.
Aksi takdirde, teknolojinin hızla ilerlemesiyle hiç aklımıza gelmeyen olaylarla karşılacağız.
Eskiden kimliklerimizle şirketler kuruluyordu, artık yasadışı dinleme şebekelerinin lideri olacağız.