Yasal değişik-likler, infaz hesaplarına yönelik düzenlemelerin de etkisiyle, Türkiye’nin genelinde faaliyet gösteren 34 organize suç örgütünün 22’sinin en önemli isimlerinin tahliye olduğunu biliyor musunuz?
Muhtemelen hayır.
İstanbul’da son yaşanan olaylara bir de bu gözle bakmak gerekir.
“Günümüzde organize suç örgütünü bir araya getiren temel faktör liderdir. Suç örgütü lideri ve çevresindeki kemikleşmiş yapı, örgüte katılımları sağlayan en önemli motivasyondur. Yıllarca cezaevinde kalan suç örgütü liderlerinin, tutuklu ya da hükümlü olarak bulundukları cezaevlerinde örgütlerini yönetebildikleri, eylemlerle ilgili emir verdikleri ve hatta kamu görevlilerini tehdit edebildikleri görülmüştür. Cezaevinden çıkan örgüt liderlerinin aynı yapıları süratle kurabildikleri, aynı yöntemlerle faaliyetlerine devam ettikleri yapılan tespitler arasındadır. Küreselleşmenin de sağlamış olduğu fırsatları çok iyi kullanan organize suç örgütleri değişik teknik, taktik ve metotlar kullanmaya, teknolojik gelişmelere bağlı olarak yeni faaliyet alanları bulmaya ve birbirleri ile iletişim kurmaya başlamıştır.”
Bu değerlendirmeler, Türkiye genelinde polis sorumluluk bölgesinde organize suç örgütleriyle mücadele eden Emniyet Genel Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Dairesi’nce hazırlanan resmi raporda yer alıyor.
Görüldüğü gibi Türkiye’de kendisine fazlasıyla yer bulan organize suç örgütleri, kimi zaman siyaset, kimi zaman spor, kimi zamanda ekonomi dünyasında boy gösteriyor.
Buzdağının bir kısmı
Sıcak paranın çok döndüğü, ihale sisteminin sağlıklı işlemediği ve ne yazık ki yasaların kişilere göre farklı uygulandığı ülkelere benzer biçimde Türkiye’de de organize suç örgütleri rahat hareket olanağı bulabiliyor.
Küçük olayları gerçekleştiren mafya gruplarının, gerek adli kolluk, gerekse yargı makamlarının yürürlükteki yasalar kapsamında yeteri ölçüde üzerine düşememesi sonucunda, süreç içinde “büyüyerek” daha tehlikeli boyuta ulaştığını görüyoruz.
Buradan hareketle; son dönemde İstanbul başta olmak üzere büyük kentlerde, organize suç örgütü olarak tanımlanan ancak, kamuoyunda “mafya” olarak bilinen silahlı suç gruplarının kendilerinden çokça söz ettirdiğini söylemek mümkün.
İstanbul’da son iki hafta içinde birbiri ardına yaşanan, gazetelerin manşetleri ile ekranlardaki haber bültenlerinde birinci sıraya yerleşen mafya olayları hakkında sadece “buzdağının görünen kısmı” tanımı daha uygun olur.
Türkiye’nin en büyük kentinde, birbirlerini sokak ortasında pusu kurup öldüren ya da silahlı baskınlar yapan mafya gruplarının yanı sıra, ülkenin farklı kentlerinde bulundukları bölge ölçeğine göre adam kaçırma, kurşunlama, çek ve senet imzalatma, silahlı veya silahsız tehdit eylemleri gerçekleşiyor.
İstanbul’daki olaylardan sonra Türkiye’deki organize suç örgütlerinin son durumu çerçevesinde yaptığım araştırmada ilginç sonuçlara ulaştım.
34 organize suç örgütü
Şöyle ki; yazının başında da belirttiğim gibi, güvenlik birimlerinin son yıllarda üzerinde yoğunlaştığı ve ülke genelinde faaliyet gösteren 34 organize suç örgütü bulunuyor.
Bu 34 organize suç örgütünün 22’sinde görev alan suç örgütü üyelerinin cezaevlerinden tahliye olarak yeniden toplum içinde aynı işlere başladığı tespit edilmiş durumda. Bunun en yakın örneği İstanbul’da öldürülen Vedat Şahin’dir.
Ağabeyi Sedat Şahin ile birlikte aynı suç örgütü içinde faaliyet yürüten Vedat şahin, geçen Nisan’da cezaevinden çıkmasının ardından yeniden piyasada söz sahibi olmaya çalışırken, henüz tam olarak kimlikleri tespit edilemeyen kişilerce sokak ortasında öldürüldü.
İki örgüt lideri
Yine burada ismini vermek istemediğim ve geçmişte organize suç örgütü lideri olduğu iddiasıyla yargılanıp hüküm giyen 2 “örgüt lideri” kısa süre önce cezaevinden çıktı. Bu liderden biri, yıllar sonra yeniden Ankara’ya gelerek eskiden olduğu gibi başta siyaset olmak üzere kendisine yeni ekip yapmaya çalışıyor.
Özellikle, 17-25 Aralık süreci sonrasında ülke bürokrasisinde başlayan değişim rüzgarıyla birlikte, bazı yasalarda yapılan “zorunlu” düzenlemelerin ardından güvenlik birimlerinin “yoğurdu üfleyerek yemesi”ni fırsat bilen ve böylelikle nefes bulan organize suç örgütlerine yönelik çalışmaların aksaması halinde, sokakların kısa süre içinde savaş alanına döneceğini değerlendirmek zor olmaz.
Uzmanlara göre, hükümetin, güvenlik güçlerinin organize suç örgütleriyle mücadele elini güçlendirmek için atacağı ilk adım, TCK 220’de tanımlanan suç tanımlarına yeniden organize suç örgütlerini eklemek.
Her ne kadar bu satırları yazarının da; ortaya çıkarılan yasadışı telefon dinlemelerinden mağdur olmasına karşın, yazının girişindeki tanımlamalar çerçevesinde özellikle organize suç örgütleriyle mücadelede güvenlik kuvvetlerine bir şans daha vermek gerekecek.
Zira; TCK 220’de yapılacak, “örgütün silahlı olması ve tehdit cebir, şiddet, zor kullanması durumunda ceza 1 kat artırılmalı” düzenlemesiyle bağlantılı olarak CMK’nın 135. maddesindeki katalog suçlarda yeniden telefon dinleme yetkisini verilmesi halinde sorun kısmen çözülecektir.