KEMAL Derviş, Hasan Cemal’e "derin CHP’li" olduğunu söylüyor. Türkiye’de sağın ve solun yeniden şekillenmesinde çok önemli saydığım bu tür "duygusal bağlar"ın birçok insanda bulunduğunu söylüyor.
Bir siyasi akıma sırf mantıkla değil, duygu ile de bağlı olmak... Öyledir, çünkü, insan kişiliği, sadece mantıktan değil, hatta daha çok duygulardan oluşur. Derviş devam ediyor:
- Büyük bir ihtimalle 1930’larda CHP’li olurdum. 1950’li yıllarda, 1970’li yıllarda CHP’li olurdum... Şimdi de CHP’liyim zaten...
Bu sözler tarihimizin ürettiği köklü bir çizgiyi yansıtıyor... Fikret Ünlü’nün "80 yıllık parti" demesi de aynı derinliğin ifadesi...
Bir de "öteki" köklü çizgi var: 1930’larda muhtemelen Serbest (Liberal) Fırkalı, 1950’lerde Demokrat Partili olma duygusuna sahip bulunanlar...
Ben Türkiye’de yelpazenin bu iki köklü geleneğe dayalı olarak toparlanacağını ve ancak öyle "yöneten demokrasi"ye ulaşacağımızı düşünüyorum.
***
1920’LERDE de iki çizgi vardır: Merkeziyetçi, müdahaleci, tek partili, tek fikirli "inkılap Türkiyesi"ni temsil eden CHP...
Liberal ekonomi ve siyaset yanlısı "inkişaf Türkiyesi"ni isteyen Karabekir’in Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası...
"Parti devleti" bu ikinci çizgiye nefes aldırmamıştır. Engellenmeyip devam etseydi, 1930’lar ve 40’lar Türkiye’si nasıl olurdu? Derviş’in de yakından tanıdığı tarihçi Erik Jan Zürcher’e göre:
"1930’lar ve 40’lardaki kendine yeterlik ilkesinin yerine, hemen başından itibaren daha gelişkin ve dışa dönük bir bakışın egemen olabileceğini varsaymak oldukça akla yatkındır. Bu da, ekonomik kalkınmanın büyük olasılıkla, olduğundan daha hızlı gerçekleşmesini sağlayabilirdi." (Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, Bağlam Yay. sf. 151 - 152)
Zürcher’in de belirttiği gibi, tarih için "şöyle olsaydı" diye spekülasyon yapmanın hiçbir bilimsel değeri yoktur. Ancak, açık toplumların daha hızlı ve daha barışçı geliştiği gerçeğinden hareketle böyle bir ‘akıl yürütme’ mümkündür. Zaten İsmet Paşa da 1925’te Terakkiperver’i, 1930’da Serbest Fırka’yı "irtica endişesiyle" kapatmakla hata ettiklerini söylemişti.
***
BUGÜNKÜ CHP elbette 1930’ların partisi değildir. 6 Ok tarihi bir simgedir. İşte, liberalizmin "küçük ve etkin devlet" anlayışını bugünkü CHP "devletçilik" diyerek kabul ediyor. Merkez solun asıl toparlanma yerinin CHP olacağı fikri bana da doğru gözüküyor. Toplumdaki "derin duygular" böyle bir temel sağlıyor. Tabii zamanın ve nesillerin değişmesi CHP’nin eskisinden daha ‘açık’ olmasını gerektiriyor.
Merkez sağın da "derin duygular"ı hala devam ediyor. ANAR’ın araştırmasına göre, DSP’li milletvekilleri Ecevit’ten sonra en çok İsmet Paşa’yı seviyordu; bütün sağ partilerde ise, milletvekilleri, şimdiki liderlerinden sonra, Menderes’i sevmektedir.
Solda CHP ‘büyük adres’ olacak, belli...
Merkez sağda ise, AKP hızla yükseliyor, ama bunun bir "adresi bulma" olayından çok "bir de bunu deneyelim" eğilimi olduğunu, sağda "büyük adres"i aramanın (istikrarsızlığın) daha epey süreceğini sanıyorum.