Gezi Parkı gerginliğiyle Türkiye’nin bir anda yükselen tansiyonu, içlerinde bir banka -Garanti- ve otelin de -Divan- bulunduğu şirketlerin hedef gösterilmesine kadar uzandı.
Başbakan Tayyip Erdoğan, art arda yaptığı konuşmalarda söylemlerinden geri adım atmazken, bu şirketlerin sahibi olan Doğuş ve Koç grubundan bir açıklama gelmedi. Herkes sakinlikle bu sürecin sonlanmasını, işlerin bir şekilde rayına girmesini umut ediyor.
Bu ortamda çarşamba günü iş dünyası muhabirimiz Eylem Türk’le birlikte gerçekleştirdiğiniz “TÜSİAD Başkanı Muharrem Yılmaz buluşması” oldukça önemliydi.
Bundan 1.5 yıl önce, TÜSİAD’da başkanlık seçimi öncesinde Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Koç’a sormuştum: Muharrem Bey’i nasıl bilirsiniz?
“Muharrem Bey arkadaşım. İşinde gayet iyi, firması fevkalade. Seçilirse, “Yes Man” (Evet efendim) olmayacağı kesin. Tanıdığım kadarıyla öyle bir karaktere sahip değil” demişti.
Bu soruyu sormuştum çünkü o dönemin Başkanı Ümit Boyner, yaptığı açıklamalar sonrası birçok kez Ankara cephesinden sert eleştiriler alıyordu.
Anadolu Kaplanı
Aradan zaman geçti... Bu kez ‘Başkan’la, TÜSİAD’ın Beyoğlu’ndaki Gezi Parkı’na birkaç yüz metre uzaklıktaki merkezinde yemekte buluştuk.
Yönelttiğimiz her bir sorunun yanıtını dinlerken aklıma Mustafa Bey’in sözleri geldi.
Yılmaz, “Kapımıza geleni geri çevirmeyiz” derken Suriye’deki kargaşadan kaçanlara kucak açan Türkiye’nin Divan otelinde kapıya gelen yaralıya “hayır” diyemeyeceğini anlattı.
Üstelik bu sözleri Patronlar Kulübü olarak anılan TÜSİAD’ın başına İstanbul sermayesinden gelen bir isim değil, gerçek “Anadolu Kaplanı” olan bir grubun patronu söyledi...
Bursa, Karacabey’den sıfırdan sütçülükten işlerini yüz milyonlarca dolar seviyesine taşıyan Sütaş’ın...
Ustalara saygı kuşağı
Aslında TÜSİAD Başkanı’nın “Bizde kapıya gelen geri çevrilmez” demesi bulunduğumuz coğrafyaya ait çok önemli bir geleneği anlatıyor. Bu topraklarda muhtaç olana, kendi başımızı derde sokacak bile olsak kapımızı açmak çok eski bir gelenek.
Türk edebiyatının en büyük ustalarından Yaşar Kemal’in ünlü eseri “Ağrı Dağı Efsanesi”ni hatırlıyorum Yılmaz’ı dinlerken.
Çok bilinen hikâyedir...
Aşkları nedeniyle Mahmud Han’ın öfkesinden kaçan Ahmet ve Gülbahar, Hoşap Kalesi’ne sığınır. Mahmud Han’ın öfkesinin yıkıcı olacağını bildikleri halde kaledekiler Ahmet ve Gülbahar’a sahip çıkar.
Mahmut Han tedirginlik içindedir. Bir yandan çevredeki ahalinin sarayın üzerine yürümesinden, öte yandan geri adım atıp Osmanlı’nın gözünden düşmekten korkar. Halk Ahmet ve Gülbahar’a sahip çıkınca Mahmud Han’ın yapabileceği bir şey kalmaz ve geri adım atar.
Ahmet ve Gülbahar’ın aşkı mutlu sonla bitmese de geleneğin ve halkın birlik olmasının yöneticiler üzerindeki etkisinin anlatıldığı müthiş bir kitaptır. Şu sıralar herkes tarafından kesinlikle bir kez daha okunmalı.
Cizre sonrası yeni rota: Washington
Güneydoğu sorununda “çözüm sürecine yatırım” adına salı günü Cizre çıkarması yapan TÜSİAD’ın üyeleri, olumlu izlenimlerle geri döndü. Birlikte çıktığımız seyahatte üyelerin bölgeye yatırım adına etkili adımlar atması için ‘bir ofis’ fikri olgunlaşırken, kurumun Batı’ya dönük mesajları güçlü bir şekilde vermesi için ekimde bir toplantıya hazırlandığı ortaya çıktı.
Ekim ortasında TÜSİAD’ın Washington temsilciliğinin kurulmasının 15’inci yılı dolayısıyla verilecek davette aynen Cizre çıkarmasında olduğu gibi başta yönetim olmak üzere, etkili işadamlarının bulunması ve ABD’li iş çevreleriyle önümüzdeki dönemi masaya yatırması bekleniyor.