Matt Haig, “Nevrotik Bir Gezegenden Notlar” adlı kitabında; “Çılgın bir dünyada çıldırmadan nasıl yaşarız?” sorusuna yanıt arıyor.
Ülkemizde yaşananlar, yükselen dolar kuru, dünya ekonomisinde olanlar, bitmeyen pandemi belası, savaşlar, iklim değişiklikleri. Deyim yerindeyse 7/24 felaket...
Peki bunların içinde ruh halimizi nasıl sağlıklı tutarız? Bu soruya, “Hiç öyle kolay değil, hatta çok zor” yanıtı verilebilir. Fakat Matt Haig bunu yapmıyor ve yazdıklarıyla problemleri net olarak görmeyi ve çözüm noktasında bizleri düşündürmeyi başarıyor. “İnternette akıl sağlığını korumanın yolları: Çok zor oldukları için benim de nadiren uyabildiğim 10 ütopik emir” başlıklı bölümde anlattıkları internet kullanıcıları için rehber niteliğinde.
***
(1) Arada bir perhize girin. Özellikle sosyal medyadan uzak durun. Sizi kendinize çeken sağlıksız aşırılıklara karşı direnin. Kendiniz dizginleme kaslarınızı güçlendirin.
(2) Akşam yemeğinden önce öleceğinize inanarak yedi saat geçirmek istemiyorsanız internetten hastalık belirtilerini araştırmayın.
(3) Unutmayın, nasıl göründüğünüz kimsenin umurunda değil. Onlar kendi dış görünümlerine takmış durumda. Dünyada yüzünüzü dert eden sizden başka hiç kimse yok.
***
(4) Gerçek gibi görünenin gerçek olmayabileceğini unutmayın. Yazar Willam Gibson “siber uzay” terimini ilk kez 1982’de “Burning Chrome” isimli öyküsünde kullandığında bunu, “karşılıklı mutabakata dayalı sanrı” şeklinde tanımlamıştı. Kendimi teknolojiye fazla kaptırdığımda bu tanım işime yarıyor. Bu durum dijital olmayan hayatımı etkilemeye başladığında... İnternetin tamamı gerçek dünyanın bir adım dışındadır. İnternetin en güçlü yanları, çevrimdışı dünyanın yansımalarıdır ama dışarıdaki dünyanın simülasyonları, dış dünyanın kendisi değildir. Yalnızca internettir ve daha fazlası olamaz. Evet, orada gerçek dostlar edinebilirsiniz. Ama dijital olmayan gerçeklik, hala o dostluklar için yararlı bir sınama alanıdır. İnternetten dışarı -bir dakikalığına, bir saatliğine, bir günlüğüne ya da bir haftalığına- adım attığınız anda, internetin aklınızdan ne kadar çabuk uçup gittiğine şaşırıyorsunuz.
***
(5) İnsanların sosyal medya paylaşımlarından ibaret olmadığını unutmayın. Bir gün içinde aklınızdan kaç kez çelişkili düşünceler geçtiğini düşünün. Hayat boyu kaç kez birbirinden farklı ve çelişkili duruşlar sergilediğinizi düşünün. İnternetteki fikirlere tepki verin ama bir anlık izlenimin bir insanı tümüyle tanımlamasına izin vermeyin. “Kozmik açıdan bakınca”, demiş fizikçi Carl Sagan, “her birimiz değerliyiz. Bir insan sizinle aynı görüşte değilse bile bırakın, yaşasın. Yüz milyarlarca galaksi içinde, onun bir eşini bulamazsınız”.
***
(6) Birini sırf nefret ettiğiniz için takip etmeyin. Bu 2018 yılı başından beri kendime verdiğim bir söz ve şimdiye kadar da işe yaradı. Nefret ettiğiniz insanları takip etmek haklı öfkenize bir odak noktası kazandırmıyor. Öfkeyi daha da körüklüyor. Tuhaf bir şekilde öfke, sizinki dışında sadece aşırı uçtaki görüşlerin bulunduğu hissini yaratarak kendi “yankı odanızı” güçlendiriyor. Sizi mutsuz eden şeylerin peşine düşmeyin. Kendi değerinizi başkalarına göre belirlemeyin. Kendinizi karşı olduklarınıza göre tanımlamaya çalışmayın. Yandaş olduklarınıza göre tanımlayın. İnterneti de bu şekilde kullanın.
***
(7) Reyting topuna hiç hiç girmeyin. Amazon, TripAdvisor’daki eleştiriler olsun, fotoğrafların, durum güncellemelerinin ve tweet’lerin etkileşim oranı olsun internet reytingi çok sever. Beğeniler, favori eklemeler, bir tweet’in kaç kez paylaşıldığı. Bunları boşverin. Reytingler sizin değerinizi belirlemez. Kendinizi onlara göre yargılamayın. Herkesin sizi sevmesi için dünyadaki en sıkıcı, en şahsiyetsiz insan olmanız gerekir. William Shakespeare‘ın gelmiş geçmiş en büyük yazar olduğu söylenebilir. Goodreads’de ise 3.7 gibi sıradan bir ortalama puanı var.
***
(8) Hayatı kaçırdıklarınıza yanarak boşa harcamayın. Budistlik etmek istemem ama -ya da peki, biraz edeyim- hayatta yaptıklarınızdan değil, olabildiğiniz şeyden memnun olmak makbuldür.
(9) İnternet için tek bir yemeği ya da uykuyu ertelemeyin.
(10) Algoritmalara direnin. Sizin kendinizin bir karikatürü olmaya yönlendirmelerine izin vermeyin. Pop-up reklamları kapatın. Yankı odanızdan dışarı çıkın. Anonimliğin sizi çevrimdışıyken olmaktan utanacağınız birine dönüştürmesine izin vermeyin. Demografik bir unsur değil, bir gizem olun. Bir bilgisayarın asla tam tanıyamayacağı biri olun. Robotlaşma eğilimine karşı direnin. İnsan kalın.
İnternetin sevilen yönlerine gelirsek
Hakkını yemeyelim, internetin yararları sıralamakla bitmez. Matt Haig, kitabında, “internetin sevdiğim yönleri” başlığıyla şu notları sıralıyor:
Sosyal adaletsizliğe karşı toplu tepki.
Unuttuğum eski pop şarkılarının kliplerini izlemek.
Wikipedia, Spotify, BBC Good Food’un yemek tarifleri.
Seyahate gideceğim bir yeri önceden araştırabilmek.
Başka türlü hissettiğimde beni anlayan insanları bulabilmek.
Başka türlü hiç konuşamayacağım okurlarla konuşabilmek.
Kafa dengi insanlar bulmak.
Gerçek hayatta ulaşamayacağım insanlara, bir e-posta ya da mesajla ulaşabilmek.
Komik tweet’ler.
Eski arkadaşlarımla temas halinde olabilmek.
Fikirlerimi insanlara sunarak test edebilmek.
İnternet sayesinde internetin kötü etkilerini araştırabilmek.
Stresli dünyada mutlu olmak için hayata renkli gözlüklerle bakmak şart.