Pekin
Çin, Rusya ile yaptığı, Batı’yı kıskandıran 400 milyar dolarlık doğalgaz anlaşmasıyla bir kez daha dünyanın dikkatini üzerine çekmeyi başardı. Bu imzanın mürekkebinin daha yeni kuruduğu bir dönemde Pekin’deyim.
Aslında Türkiye olarak gerek Rusya, gerekse Çin ile kendi avantajımıza çevireceğimiz böylesine dev anlaşmalara imza atmak gibi bir hayalimiz şimdilik yok. Bunu biliyorum ama Çin’e gelince, insanın aklına “Neden olmasın?” sorusu da gelmiyor değil.
Dev bir ekonomi, tıkır tıkır işleyen makineler, zenginleşen bir ülke, 1.4 milyarlık nüfus. Bir büyük anlaşma bile Türkiye’yi uçurmaya yeter.
Hayaller bitmiyor...
Hayaldi gerçek oldu!
Hayal demişken... Elimin altında China Daily gazetesi var. Manşette ülkenin Başkanı Xi Jinping...
Çin’in ilk “yerli uçağı” C919’un kokpitinde poz veriyor. Büyük ikili Boeing ile Airbus’a, şimdiden aldığı 400 siparişle kafa tutmaya hazırlanan C919, test uçuşuna hazırlanıyor.
Başkan da hayalinin gerçeğe dönüşme anını halkına gururla sunuyor.
Hatırlatalım, şimdilerde 1700’ü aşkın “ithal” uçakla havada operasyon yürüten Çin, 2032’de 6 bin 494 uçaklık bir iş planı yapıyor.
Kabustan dönüş yolu
Uçaktan otele doğru yolculukta kafamı pencerenin hemen yanından yukarı doğru çeviriyorum. Adeta gri-siyah tonları arasında bir gökyüzü bulutu var. Hemen herkesin elinde açılmış bir şemsiye...
Ama havadaki koyu renk soğuktan, yağmurdan değil. Sıcaklık yaklaşık 30 derece. Dünyanın üretim yükünü sırtlayan, bunu yaparken de büyük cefa çeken bir Çin havası. Şemsiyeler ise kimyasaldan korunma çabası.
O an, Çin’le iş yapanlardan dinliyorum:
“Bu renk paleti aşırı üretim, fabrikalardan yükselen boruların ucundan çıkan karanlık duman anlamına geliyor.”
Bir diğer ifadeyle kendi halkına, çalışanına, çevreye verilen sıfır değere...
Ülkeye dünyanın dört bir yanından sermaye akıtan paragözlerin şimdilik Çin’in masasına çıkardığı fatura bu olsa gerek.
Maaşlar artıyor...
Başkent Pekin’de TÜSİAD Başkanı Muharrem Yılmaz’ın öncülük ettiği seyahatin ilk durağındayım. TÜSİAD’ın 2009’dan bu yana ülkede bir ofisi bulunuyor. Çin’in 3 farklı kentinde iş dünyasından önemli isimlerle, devlet tarafıyla randevular var. Heyette bulunan işadamlarımızın birçoğu Çinle iş yapıyor, hatta ülkede üretime imza atıyor.
“Evet hava kirli ama eskiden böyle değildi” diyor, hemen yanımdaki bir işadamımız. Devam ediyor:
“Bundan 10-15 yıl önce 30-40 dolara çalıştırdığımız işçilere şimdi 300-400 dolar aylık maaş ödüyoruz. Reform politikası adına vergiler artırıldı, çevreye zarar verenlere ağır cezalar kesiliyor. Kiralar kat kat artıyor. Hayat artık pahalı. Böyle giderse Çin’de yatırım yapmamızın bize bir yararı kalmayacak. Üretimi buradan taşımayı düşünür olduk. Çin’de iş yapmak isteyenlere tavsiyem: Önünüzde 5 yılınız var, elinizi çabuk tutun. Yoksa burada yüksek kar kalmayacak.”
Çin’deki yabancı yatırımcılarla ilk turdaki, “Uzun süredir çift haneli büyümelerle şımardık. Ülke hala fakir ve büyük gelişme potansiyeli var. Ama vergiler, yükselen maliyetler Batılı ülkeleri buradan kaçıracak” söylemi de, bu görüşle örtüşüyor.
Ülkedeki değişimin -reformların- temeli, Çin’in “kendi teknolojisini” geliştirmek istemesinden kaynaklanıyor. Kendilerini ölüme sürükleyecek olan bir yoldan teknolojiyle dönmenin tek yol olduğunu iyi biliyorlar.
Çin’deki ilk durum bu.
İlgilenenlere duyurulur...