‘İzle, öde’ sistemiyle dijital yayın platformları gelir sıralaması yapılmış. Nerede? Orta Doğu ve Kuzey Afrika... Dijital TV Research, bizi bu ülke kategorisine sokuyor. Avrupa Birliği sinema ve TV verileri üzerine raporlarda, ‘Üye Olmayan Ülkeler’ kategorisinde yer alıyoruz mesela. Bir kolumuz Batı’da, diğer kolumuz Orta Doğu’da! İşte bu verilerde, geçtiğimiz yıl Türkiye’nin geliri dijital platform yayınlarında 908 milyon dolar olmuş. Bizi 563 milyon ile Suudi Arabistan izliyor. Üçüncü sırada İsrail var, 470 milyon dolar’la.
CAN YAMAN; HER ŞEYE RAĞMEN!
“Libidosu yüksek oyuncu vardır, düşük oyuncu vardır” sözleriyle pek değerli sanat dünyamızı ikiye bölmüştü. Hatta Genco Erkal, ki magazin dozu yüksek isimlere hiç bulaşmaz, bile yorum yapmıştı. Şahsen fazla bir alıp veremediğim olmayan oyuncu Can Yaman... Söylediği sözleri tasvip etmem, tabii ki mümkün değil. Ama yakışıklı olduğu ilgi ve alakanın yüksek olduğu da bir gerçek. İyi oyuncu başka, popüler başka... İspanya’da
Teoman, “Artık yoruldum, yılda iki ay konser vereceğim” diye bir açıklama yaptı. Ama tam bu sırada ilginç bir Instagram mesajı okuduk. “Uzun yıllar birlikte çalıştığımız Teoman ve ekibiyle, orkestra olarak yollarımızı tek taraflı ayırma kararı aldık”... Tabii bu kafa karıştırdı. “Ben emekli olacağım” dediği zaman dilimi içinde, kendi grubunun ‘Biz ayrılıyoruz’ demesi... Teoman emekliye mi ayrıldı, yoksa grup dağıldı, yeni bir proje mi olacak? Acaba bu mesajdan Teoman haberli miydi?
Her şey bir yana sonuçta Teoman, üretsin ve söylesin. Tabii onun değerli müzisyen arkadaşları için de yeni kapılar açılması, en büyük dileğim...
Sıla’nın kararı
Yeri gelmişken, geçenlerde kulağıma geldi. Daha doğrusu, müzik dedikoduları üzerine çeşitlemeler diyelim. Mesela Ezhel festivale çıkmak için acayip paralar istiyormuş. Hani konser başına 230 bin TL’den bahsediliyor. Geçtiğimiz yıl 80 ila 100 bin TL arasındaymış fiyatı! Laf o sırada star isimlerin orkestra elemanlarıyla muhabbetine geldi. Dedikodu bu ya güya Sıla
1976 yılından beri TRT, ‘Biz bunu yayınlıyoruz’ mesajıyla ekrana getirdi. Şöyle bir film şeridi geçti. Çocukluğumuz ve gençliğimizin önemli anları diyecek kadar eminim ‘artistik buz pateni’ geceleri için... İtiraf edeyim ki, sonraları hele 2000’li yıllarda biz de terk ettik. Lafı uzattık yine, birden ev ahalisinin dolaşırken kumandası sabitlendi. Avrupa Artistik Buz Pateni Yarışması’nda bulduk kendimizi. Genç ev ahalisinin ilgi ve alakası görülmeye değerdi doğrusu. Elemelerin bir bölümü ve finalleri izledik diyeyim.
4’lü lutz yapabilmek
Zafer Akyol anlattı... Bu işin piri dediklerinden. Bir spikerin birçok disiplinden haberdar olması ne kadar önemli. Bu onun cümlelerine yansıyor. Müzikten nasiplendiğiniz zaman o sporculara eşlik eden eserin sadece adını söylemekle yetinmez, bir de bilgisini verirsiniz mesela... Hatta daha ileri gidip, bu eserin sporcuya uyum sağlayıp sağlamadığını da anlatabilirsiniz. Zaten bu spora olan hakimiyetinden söz etmiyorum bile Akyol’un. Onu, nasıl denir ‘yemiş yutmuş’ bir isim. Kadınlarda
‘Afili Aşk’ta Kerem ile Ayşe ayrıldı. Peki dizi ne olacak, bitecek mi? Efendim sordum, soruşturdum bugüne kadar anlatılan hikayenin tıkanmaması adına bulunmuş bir yöntem olduğu söyleniyor. Hatta birbirlerini çok sevdikleri mesajını bize verdikten sonra oldu bu boşanma. Asıl şimdi yeniden başlıyor dizi. Sadece Kerem ile Ayşe için değil, tüm karakterler için ‘Afili Aşk’ ilk bölümü bundan sonra diyelim...
SİNEMA VE TİYATRO DİZİYE YENİLDİ Mİ?
Yönetmen Yüksel Aksu KRT’de söyledi; “Eskiden, dizi çektikten sonra sinemada film çekebilir derken, sinemaya erişmek bir merhale iken şimdi, 1-2 festivalde filmi gösterilince dizi de çekebilir diye, diziciler tarafından taltif edilmeye başlandı...” Kimler? Yönetmenler. Yani dizi çekmek film çekmekten daha ‘önemli’ oldu. Sadece yönetmen mi? Dizide oynuyor, tiyatro da yapabilir durumu olmuyor mu? Ya da dizi iyi iş yaptı, bir de film yapalım demiyorlar mı? Hatta ‘bütün ekip’ aynı karakterlerle film çekmiyorlar mı?
Ekran, depremle bir sınav daha verdi. Türkiye’de çok sayıda haber kanalı var. Benim gördüğüm her kanal olabildiğince muhabir ve kameramanla Elazığ’a ulaştı. Deprem ve sonrası yaşananlar içinde CNN Türk muhabiri Fulya Öztürk’ün gözyaşları, durumun ne kadar vahim olduğunun belgesi gibiydi. Bir kurtarma çalışmasına da tanık olduk.
UMKE görevlisi Emine Kuştepe’nin enkaz altında kalan Azize Hanım’la yaptığı telefon konuşmasını izledim. Umut vermenin anlamı belki de Kuştepe’nin kurduğu cümlelerdi. Bunları söyleyebilmenin ne kadar büyük bir sorumluluk olduğunu da hissettirdi. Yaşama tutunmanın ne demek olduğu, o görüntülerde saklıydı. Sanırım bu depremin unutulmayacak ismi olacak.
CNN TÜRK’TE SÖYLEDİ
‘Depremi bildi’ haberleri vardı. “Doğu Anadolu fay hattı suskun uzun zamandır. 1500 yıldır Maraş civarında deprem olmadı. Elazığ-Bingöl arası risk var. Malatya fayı üzerinde uyarı verdi arkadaşlar” diyordu üç ay önce Hakan Çelik’e Naci Görür Hoca... O zamanlar
Ev ahalisinin hafta içi izlediği beş dizi var. Tabii ki ben daha fazlasına ‘mecburen’ bakıyorum. Takip ettiklerimin başında ‘Afili Aşk’ geliyor. Şahsen romantik-komedi dizileri arasında bugüne kadar en ‘sempatik’ ikili, Kerem ile Ayşe diyebilirim. Genç ev ahalisi, “Ama eski bölümleri gibi değil” dedi. Çünkü öyle istekli izlemediğini fark ettik. “Yine de güzel canım, evet süre uzun olunca, zorlanıyorlar” dedik ama sanırım, pek inandıramadık. Yapımın devamını sağlayacak malzeme var. Ama bu uzun süre... Özellikle komedi projelerinde... Dram olunca, bakışsınlar uzun uzun, burada olmuyor işte. Ev ahalisinin önerisi; “Şu diziyi bir saate çeksinler, bak nasıl rahatlayacaklar. Bu arada açık kanallarda bir ‘Afili Aşk’, bir de ‘Tutunamayanlar’ komedi adına mevcut!
FRENE BASMA...
‘Gerçek hayat hikayesi’ diye yazıyor. Ben de “Bak bunlar gerçekmiş” dedim eşime... “Gerçek olması diziyi izletmesi için yeterli mi yani? Bak sahne, bitmek bilmiyor” dedi.
‘Hekimoğlu’nda Ateş ile Orhan’ın muhabbetlerinin kendine has bir havası var. Yıllar geçer, arkadaşlıklar sürer ve o dostlukların kendi cümleleri ve kendi konuları vardır. Sihirli sözcükler tekrarlanır her defasında... Yaşanmışlıklar artar, çocuk, eş, iş ve başka şehirler... Ne olursa olsun, yine bir araya geldiklerinde kendi dünyalarına giderler. Kimse bilmez oraları... Tahta bir kapısı vardır bahçenin ve kilidi biraz paslıdır. Açarsın, o ağaçlar hep oradadır, gökyüzüne perde çeker, saklı olanın korunması gibi... Böyledir arkadaşlıklar ve ben bu iki karakteri izlerken, bu hisse kapılıyorum. Meşhur Aslı’sı var Orhan’ın eşi, akşamları eve gitmiyor Orhan.
Dizinin devamında bu durum tekrarlandı. Son bölümde yine konusu açıldı;
“Ya bizim Aslı’yla aramız bozuk. Düzelteceğiz, ben karımı seviyorum.”
Aslı ile tanışacak mıyız?
“Biliyorum” dedi Hekimoğlu; “Onu da biliyorum. İlk karını da sevmiştin. İkinci karını da çok seviyordun. Aslı’yı da çok seviyorsun. Sen hatta hayatına giren nasıl olduysa
Gündüz kuşağı cinayetler, insan kaçırma ve aile içi muhteşem ilişkiler resmi geçidi gibi... Yemek programlarında ise lezzetten ziyade, bir gerginlik hali mevcut. Ev hanımlarını soğan kavururken, ekranda eğlendiren isim, Kanal D’de ekrana gelen ‘Gelinim Mutfakta’yı sunan Fatih Ürek oluyor. Dedikodu tabii ki mevcut, ama tadında... Al Ürek’i evde sohbet et, valla doyum olmaz.
OYUNCU DEDİĞİN...
TRT 2 ‘Filmönü/Arkası’nı kaçırmayın. Sevgili Alin Taşçıyan ile Mehmet Açar sunumuyla filmin önünde ve bitiminde çok bilgilendirici bir sohbete tanık oluyorsunuz. Ev ahalisi, TRT 2 filmlerini yakaladıkça izliyor. Mesela ‘Maudie’yi izledik. Sonra ‘Taxi Driver’ sözünü ettiğim programdaydı... Bir daha nerede göreceksin bu filmi? Mehmet Açar aldı sözü, başrolde Robert de Niro var ve nasıl hazırlanmış anlattı:
“Tam bir metot oyuncusu (Elia Kazan tarafından kurulan Actor’s Studio’yu bitirmiştir. Bu yöntemle oyunculuk öğretilir. Karakteri bir aktörün parçası haline