Genelleme yapmak mümkün değil. Ama bazı uyarlamalar, bir projenin yola çıkmasına vesile oluyor. Uyarlama olmaktan çıkıp, kendisi bizzat proje olan bir dizi haline geliyor. Buna en somut örnek geçmişten ‘Umutsuz Ev Kadınları’. Bir uyarlamanın ötesine geçmiş, kendi başına bir kişiliği olan diziye evrilmiştir. Bugün bunu yapan ‘Hekimoğlu’ var. Son bölüm bir kere daha gösterdi. İki saat yedi dakika 47 saniye sürüyor. Ve içi dolu bir metinle sizlere sunuluyor.
Hatta ekrandaki dizilerin tümünden farklı olma özelliğini sürdürebiliyor. Bu her zaman yaşanabilecek bir durum değil. Şimdiden kendisini unutulmaz diziler arasına koydu bile.
SUCUKLAR VE DE YEMEKLER
‘Alışveriş kılavuzu’ yayınlandı gazetede. Özetle, “Kendinizi tüm göz boyamalarından uzak tutun” diyordu. “Reklamları da kaldırmak lazım” dedi ev ahalisi. Sucuk reklamları mesela, sonra çocukların aklını çelebilecek cips, çikolata reklamları...
Haber bültenlerinde özellikle ‘Et fiyatları arttı’ haberleri
Ekranda maç izleme olayı hayli gelişti. Film çeker gibi artık maçlar... Farklı açılar, değişik kameralarla izleyiciye çok özel bir sunum yapmak amaç. Ben bu çabanın abartıldığında, izleyiciyi maçtan kopardığına (en azından bizim ev ahalisi şikayetçi) inanıyorum.
Teknolojiye karşı değiliz. Çekim demişken mesela stadlarımız buna uygun yapıldı mı? Bir örnek; Ali Sami Yen Kompleksi... Öyle bir mesafe var ki saha ile kamera arasında. Futbolcular küçük kalıyor. Ve izleyen, maça kendini veremiyor. Bazen yakınlaşarak bu açığı gidermeye çalışıyorlar ama yeterli olmuyor.
İngiltere liglerinde maçları izlerken böyle bir sıkıntı yaşanmıyor. Lafı uzattım. İspanya’da maçlarda yeni bir kamera kullanılmaya başlanmış; sinematografik kamera diyorlar. Barcelona-Atletico Madrid maçında kullanılmış. Aynası olmayan bir kamera. Geniş açısı ile (35 milimetre) zemine yakın bir hizadan görüntü alabiliyor. Ve bir sinema filmi izliyormuş ya da video oyunu oynuyormuş keyfini veriyor. Kendinizi stadda ve oyunculara çok yakın
“5 Şubat’ta yayınlanan ‘Mucize: Mucizevi New York’ özel bölümü, 5-11 yaş hedef kitlede 8.66 reyting ve 20.36 share ile 2012’den bu yana Türk televizyonlarındaki çocuk kanallarında yayınlanan programlar arasında en çok izlenen yapım olurken, aynı zamanda AB hedef kitlede ilk 100 listesinde 15’inci sırada yer aldı...” Açıklama Disney Channel’dan geldi. Uğur Böceği ve Kara Kedi’nin maceraları Paris’te geçiyor. Şehri kötülere karşı savunan kahramanlarımız, bu kez New York’u tehlikelerden koruyor. Kaçıranlar ve yeniden izlemek isteyenler için ‘Mucize: Mucizevi New York’ özel bölümü, 14 Şubat akşamı saat 19.15’te Disney Channel kanalında... İster istemez bir gülümseme oldu. Hani şu kongre basma olayı filan. Acaba bu kahramanlarımız başka hangi şehri tehlikelerden koruyacak bundan sonra?
BİR BELGESEL PROGRAMI İÇİN REKOR
Coşkun Aral’ın YouTube sayfası ‘Coşkun Aral Anlatıyor’, bir rekora imza attı. ‘Yenmemek İçin 40 Metre Ağaçlarda Yaşayan İnsanlar’
“Bilgi ve enformasyon toplumu” diyorlar... Arte kanalında ‘nokta atışı’ bir belgesel yayınlandı. Bilmem bizimkiler alır mı? Mesela Exxen veya TRT Belgesel alır mı? ‘Herkes Gözetleniyor-7 Milyar Şüpheli’ belgeselinin ana fikri şu sözlerde: “50 yıl gerekiyordu. Yapay zekanın yönetenlere emsalsiz bir güç vermesi için. Her şeyi görmek, her şeyi duymak, her yerde ve her zaman.” İşte bizde “Mutlu olalım” diyerek ‘bilgi’, ‘enformasyon’ ve ‘dijital çağ’ gibi süslü kelimeler ile bezenmiş kartvizitler dağıtılıyor. Soyut tasvirlerden oluşan konferanslar veriliyor, kitaplar yayınlanıyor. Belgesel bu vesile ile bir totaliter dünya oluşturulduğunun resmini çiziyor.
Çin’deki ‘sosyal kredi sistemi’ üzerine bir bölüm var. Uygur Türkleri’nin yaşadığı Urumçi’deki kameralar, alıcılar ve dinleme aplikasyonları bu belgeselde konu edilmiş. İsrail enteresan bir yer... Ülkede bir şirket var: Anyvision. ‘Yapay zeka sayesinde dünyayı daha güvenli
Hep yazıyorum yayıncı kuruluşun kanalında biz, ‘tekrar arası maç’ izliyoruz diye. Spiker beni haklı çıkardı. Göztepe-Yeni Malatyaspor maçı, bir tekrar pozisyonu. Spiker; “Siz pozisyonu izlerken (tekrarı yani) Göztepe sağdan atağa devam ediyor” dedi.
Durum bu!
‘Nefret’ filmi ekranda. Fatma Girik, Hülya Avşar ve Metin Serezli oynuyor. Avşar, Serezli’nin kızı. Annesi (Girik) ile nasıl tanıştığını anlatıyor. “Annenle biz ... evlendik”. Hep söylerim biz ayıplı yılların kuşağıyız. Neyse ki bu yeni nesil öyle ‘sevişerek evlenmeyi’ duymadı, eğitime ve bilime öncelik veren kanallar sayesinde. Sonra annesi ile kendisi arasındaki farkı anlatıyor; “Her türlü heyecan beni mutlu ediyordu. Tabii bu
arada ... Aytül’ü de böyle bir ... masasında tanıdım.” Kötü alışanlıklar böylece bertaraf ediliyor, televizyon, toplumu eğitme görevini yerini getirmiş oluyor. Boşlukları siz doldurun!
Görevimiz yemek mi?
Mehmet Yaşin (Cumhuriyet’te şefimdi) ile Teoman Hünal ‘Görevimiz Yemek’ programını
Dizinin yeni bölümü ‘20 gün sonra’ diyerek başladı. Volkan’ın villasının altı üstüne gelmiş. Polis incelemede. Büyük olaylar olduğu belli. Derin’in günlükleri bulunuyor. Günlükte, “Volkan’ın beni öldürmek istediğine eminim. O kadına hâlâ aşık. Benimle birlikte olduğuna pişman” diye yazmış. E doğru yazmış. Hatta Volkan’ın asıl hayali, ikisi ile birlikte olmaktı. ‘Her ikinizi de seviyorum’ durumu... 20 gün sonra bu villada neler olduğu anlaşılacak. Sonra bugüne döndü ve yavaş yavaş ilerlemeye başladı dizi. Dedim ya akıllı bir yol, izletmek için. Bugünden yarını anlatmak. İki durum var: Bu 20 günün sonunda dizi bitecek mi? Yoksa bir 20 gün daha mı ekleyecekler?
Ali’nin başı döndü
Hareketli bir yaşamı var çocuğun. Üstüne bir de ‘kleptomani’ durumu eklenince... Ali bir babasının yanında, bir annesinin... Dizi, gidiş-gelişler yaşıyor. Bu alana hapsedildiği an, izleyeni de sıkabiliyor. Ev ahalisi, “Ben babamda kalacağım olayı sıktı” dedi.
Son zamanlarda haberleri izlemez olduk. Belki de bizim kuşağın son 20 yılın çok daha fazlasını yaşamasıyla da ilgili benim hissiyat... Sanki hep varmış gibi anlatılanlardan çok farklı olanını yaşamak ve sonrasında “Bu böyleydi” diyenlerin boyunduruğu altına girmek hissi.
Yerden sürüklenen, pazarda niyetlenen, dükkanda bekleyen, evinde pinekleyen, sokakta yürüyen ve hatta umutla bekleyen olmak gibi... “Yeni bir film gelmiş platforma, bakalım nasılmış?” diye geçen akşamlar. Fazla uzun da olmasın, bir saat 30 dakika en çok... Hakiki mutlu son varsa ne hoş!
Haber kanalı cenneti (!) ekranda her akşam, 100 kişilik ortalama bir ekibi izlemeyi bırakalı epey oldu. Şimdi bir de evden bağlanıyorlar. Tepede ahize arkada, mutlaka bir kütüphane. Gündüz konu başlığı veriliyor, akşamında konuşulsun diye. ‘Yerli telenovela’ dizilerin tartışmaya uyarlanmış hali gibi.
Tabii ki değerli isimlere de rastlamak mümkün. Ama o kadar derinde, o kadar azınlıkta ki... ‘Birbirlerine girdiler’, ‘Şarkı türkü okudular’ gibi fantastik başlıklar neticesi,
‘Kırmızı Oda’ farklı bir ülkede yayına giriyor; İsveç. Bizim ‘telenovela’lar ile pek işi olmayan bir ülke diyeyim. Ev ahalisi olarak kuzey ülkelerinin psikolojik-gerilim dizilerini pek severiz. Bu konuda şahsiyetli işleri var. Bu ülkenin televizyonunda bir Türk dizisinin yayınlanması hayli zor. Hem de bir yerde onların uzman olduğu konu diyelim.
‘Kırmızı Oda’yı alan şirket diziyle ilgili; “Şimdiye kadar gördüğümüz en iyi işlerden biri. Birçok Batılı işten (özellikle Amerikan) daha başarılı” yorumunu yapmışlar. Bana bilgiyi aktaranlar, “Bugüne kadar pek alışık olmadığımız bir yorum oldu” dediler. Mart ayı sonunda İsveç kamu televizyonu STV’de yayına başlaması ayrıca önemli.
DİZİDEN AYRILDI MI?
‘Yasak Elma’da Şahika (Nesrin Cavadzade) öldü mü son bölüm? Şalgam suyunu içen Şahika fenalık geçiriyor. Hasan Ali (Erdal Özyağcılar), “Sedai sen ne kadar ilaç verdin?” diyor. “Başkanım birazcık koydum” gelen cevap. Hasan Ali hiddetli; “Nasıl azıcık,