Ali Eyüboğlu yazdı, ‘EDHO’ nun yeni sezonu ‘sanki yeniden başlıyor’ gibi... Tam 12 yeni karakter yer alacak. ‘Masa’ya yeni isimler geliyor. Son zamanlarda bir söylenti çıktı Neslihan Atagül’ün ‘EDHO’ya katılacağı yönünde... Sordum meraktan, “Onun dışındaki tüm söylenen yeni isimler doğru” cevabı geldi. Ara ara böyle ‘iletişim pazarlama’ operasyonları oluyor bizim televizyon oyuncu sektöründe. Sanırım onlardan biri!
‘Yok yok’
Yeni oyuncular, yeni hikayeyle gelir. EDHO’da yeni sezonda “Hikayede yok yok” dediler. “Ana eksende uluslararası mafyayla olacak” dediler. Hep söylerim, bizim ‘gerçek senaryolarımız’ yazılanlardan katbekat heyecanlı. Başlıkları şöyle bir alt alta getirince, hayali hikayelere pek gerek kalmıyor. Konuşulanları, iddiaları, haberleri kopya kağıdı yapıp senaryo diye yazılsa ne diziler, ne filmler çıkar. Neyse bir gün onlar da olur diyelim!
BU YÖNETMEN BİR DAHA MAÇ ÇEKMESİN
Letonya-Türkiye maçını izleyenler ‘tekrar
İlkler önemlidir. Önce Orta Doğu pazarında kendini gösterdi bizim diziler. Latin piyasası çok sonra oldu. Peki nasıl oldu? Durup dururken değil. Bir işaret fişeği lazımdı. İşte o kişi Juan Ignacio Vicente... Şili’nin en önemli özel televizyon ağı Megamedia’nın dış içerikler sorumlusuydu. Şimdi Viacom CBS tarafından satın alınan Chilevision’un iki müdüründen biri oldu. Yani Latin piyasasının önemli bir figürü... “Türk dizilerini keşfeden ve Latin Amerika piyasasına kazandıran adam” diyorlar. Peki hikaye nasıl başladı? 2014 yılında kendisiyle yapılan bir söyleşide şöyle anlatmış.
‘Binbir Gece’ ve tesadüf
Yıl 2013 Cannes’da sektörün önemli fuarı MIP TV’de Vicente... Yüzlerce hatta binlerce irili ufaklı yapım standı var. “Onları gezeyim” diyor bakalım, bir şey çıkar mı diye. Tesadüfen, küçük bir standın önünde duruyor. Üç tane broşürü olan küçük bir masa... ‘Binbir Gece’nin yapımcısı TMC’nin broşürlerine bakıyor.
“Şu anda sahip olduğumuz genç nüfusun müzik zevkinde birinci sırada rap var.” Mekânlar müzik beğenisini de gösterir, İF’in ortaklarından Selim Gültepe özetledi durumu
Ankara rock olayının en ciddi şehridir. Çankaya, Sakarya dolayları marka mekânları ile unutulmaz. Tunus Caddesi’nde 2005 yılında bir mekân açıldı İF. Sonra Türkiye çapında bir marka oldu. 16 yılı devirdi. Geçtiğimiz hafta IF Beşiktaş’ta çaldık. Yenilenmiş, epey para harcanmış. Selim Gültepe ortaklarından, konuştuk mekân ve müzik durumunu.
“2005-2008 arası rock müzik, 2009-2014 pop&rock alternatif, 2015-2018 pop müzik ve üçüncü yeniler. 2019-2021 rap. Şu anda sahip olduğumuz genç nüfusun müzik zevkinde birinci sırada rap var.” Mekânlar müzik beğenisini de gösterir, Selim Bey özetledi durumu. İF yurt dışında İsveç’te mekân açmıştı. “Salgın döneminde maalesef kapattık” dedi. Sektörün salgındaki durumunun da bir örneğiydi belki.
İF,
TRT’nin bugüne kadar yaptığı ‘kaliteli’ ‘ajit-prop ‘ dizisi diyebilirim ‘Teşkilat’ için... James Bond neydi heyecan veren bir ajan filmi mi? Emperyal güçlerin ajit-prop dizisiydi. Her ülkenin ajan yapımları vardır. ‘24’ nedir mesela? Amerika’nın Orta Doğu politikası! Buradaki ince çizgi, iyi bir senaryoyla durumu anlatmak, inandırıcı olmak. ‘Teşkilat’ giderek bunu yapmaya çalışıyor. Mavi Vatan 1 sondaj gemisine sabotaj ve devamında nedenlerinin sıralanması akıllı bir seçim. Ama şu, “Bunlar kahpe”, “Bizi dünyaya rezil etmek istiyorlar” vs. gibi söylemleri bırakmak lazım. Senaryonun “Tamam da biz ne yapıyoruz?”u sorması lazım. Olanı göstererek anlatmakta fayda var. Çözümü nasıl yapıyoruz, onu göstermek daha anlamlı.
‘ACAYİP OLUR’
Eşim ‘Liste’ romanını yeni bitirdi Timur Soykan’ın. Siyasi-polisiye roman. Devletin zirvesindeki köşkte genç bir komiser öldürülür. Cesedin elindeki listeyi çekip alır katil. Cinayetin en
İspanya’da ‘Sadakatsiz’in beşinci bölümü yayınlanmış, bir numara. Daha önce ‘Kadın’ sonra ‘Kızım’ dizisi gün birincisi olmuştu açık kanalda. Paralı kanallar Türk dizileriylle dolu. İspanya’ya giden bir yapımcı söyledi: “İspanyollar bize büyük saygı gösteriyor. Diğer yandan İspanyol televizyon sektörü bunun nedenini çözmeye çalışıyor.”
Kore’nin yerine, İngiliz dizileri
‘Sadakatsiz’ (Doctor Foster ), ‘Evlilik Hakkında Her Şey’ (The Split), ‘Yalancılar ve Mumları’ (Mistress) ve ‘Yalancı’ (Liar) bu sezon İngiliz uyarlamaları... “Nedeni nedir?” diye sordum. “Şirketlerin yapımlarına bakılıyor. Ve bize uyabilecek örnekler seçiliyor. Daha önce Nippon TV yapımları vardı. Şu sıralar İngiliz projeleri ilgimizi çekti. Başka bir nedeni yok” diyorlar. “Biz yapımların konusunu alıp, üzerine kendi hikayelerimizi yazıyoruz. Dolayısıyla konu önemli. Dünyanın neresinde yazılmış olursa olsun çok fark etmiyor” yorum
Ev ahalisi, başlıktaki cümleyi kurdu. ‘Evlilik Hakkında Her Şey’le ilgilendik yeni sezon yerli dizilerden. Gökçe Bahadır ve Sumru Yavrucuk’u takdirle izlerler. Son bölümü izlerken bir süre sonra, “Uzattıkça uzatıyorlar geçelim sonra döneriz” dediler. Songül (Selen Uçer) eşi Alpay’ın kendisini aldattığını bizzat görüyor ve dava açıyor. Avukatı, Azra (Gökçe Bahadır). Duruşmada ters köşe yapmak için banka hesaplarına giriyorlar ve onların incelenme durumu var. Tam o sıralar bizim ev ahalisinin içi bayıldı. “Şöyle bir dolaşalım” dediler. Tekrar döndüklerinde, hâlâ banka hesabıyla uğraşıyorlardı. Bizimkileri ‘yerli diziler uzun’ hikayesine inandırmak artık mümkün değil. ‘Downton Abbey’i izledikten sonra. “Yahu adam bir buçuk saat bölüm yapıyor, gözü kırpmadan izletiyor. Bizim yapımlar uzun hikayesi anlattılar bugüne kadar. Mesele uzunlukta değil, senaryoda” diyorlar.
Baldız enişte hali
Enişte, baldız... İkinci sayfa
“Peki katil kim?” sorusu, gizleme işini senaryonun iyi yaptığının işaretlerini veriyor. “Her senaryo bu ağırlıkta olmaz” deniliyor. Şüpheleri dağıtmak sonra, hafif hafif delileri serpiştirip, kafaları karıştırmak konusunda maharetli. Bütün gözler avukatta. Pınar Deniz sert mizaçlı, erkek egemen emniyet ve yargı dünyasında, kafa tutan bir karakterde çerçevesini çizmiş. Bazen abartılı taşmalar olmuyor değil. Şu üç bölüm çizdiği kompozisyonu samimi olarak izleyiciye aktarabiliyor.
PAZAR MAGAZİN SANATÇILARI
“Sanatçı topluma örnek olmalı mıdır?” sorusunun sorulduğu bir programdı ‘Tarafını Seç’... Gülben Ergen ve Okan Bayülgen katıldılar. Merak ettim, sanatçı üzerine neler söylenecek, nasıl bir yorum olacak? Ergen çerçeveyi çizdi; “Ben genel kitleye hitap ediyorum.” Sanatçı olmak ile ‘entertainment’ da yer almak arasında ince ve tartışmalı bir çizgi vardır. Bazen aralarda geliş gidişler olur. Tadımlık ya da hayli sert geçişler. Ergen
İzlerken birden beni eski günlerime götürdü o sahne... Rafet, Hayri’nin evinde... “Eşofman, pijama ver üstümü değiştireyim” diyor. Banyoya girdiğinde gördüğü onu eski günlerine götürüyor; banyo sobası. “Anne ben de yıkanabilecek miyim?” kardeşinin sesi kulağında. “Sıra ile yıkayacağım oğlum durun. Rafet abin geçen hafta da yıkanmadı” Rafet, ekranda kendi çocukluğuna giderken, ben de birden Basınköy yıllarıma gittim. Buraya ilk taşınanlardan olmuştuk. Hani kar yağdığında kurt iner dedikleri bir yerdi. Ne su var, ne elektrik... Beni yatılı okula vermişlerdi, Yeşilköy pansiyonlu. Babamın o zaman Londra Asfaltı olan şimdiki E-5’e kadar yürüyüp, tankerlerle gazeteye gittiğini duymuştum. Doğrusu bir hafta evde olmadığım için çekilen sıkıntıları bilemiyordum. Annemin çocukluğu ve gençliği Beyoğlu’nda geçmişti. Piyano çalardı ve etrafında büyük ilgi gören bir kadındı. O hayattan, Basınköy’de bu şartlar altında yaşamak kolay olmamıştı. Pazar günü