Sezin Sivri

Sezin Sivri

Tüm Yazıları

Çeşme’de uçuyoruz yere indirenimiz yok! Nedir bu otopark fiyatları?
Yaklaşık 2-3 saat kalacak bir otomobil için 20-30 TL ücret alınması normal mi?
İçeride ödeyeceğin hesabın yanına bir de otoparkı ekle, dışarı çıkmaktan vazgeçiyorsun. Verilen hizmetin bir parçasıdır otopark, tuvaletlerin temiz olması gibi...
Oldu olacak tuvaletlerin önüne de birer bekçi diksinler her seferde 5 TL alsınlar. Otoparktan 30 TL alanın tuvaletten de en az 5 hatta 10 TL alması normaldir ne de olsa.
Bana içeride cenneti vaat etmiyorsan kapının dışına bırakacağım araçtan fahiş bir otopark ücreti almayacaksın. Otopark parası öde, giriş ücreti öde, sezon kısa masrafı 2 ayda çıkarsınlar diye yemeğe/içkiye 2 kat fiyat öde...
Bu gidişle Çeşmenin canına okuyacaklar. Mekan sahipleri resmen kendi kuyularını kendileri kazıyorlar.
Sezon kısa diye dert yanıyorlar oysa yaptıkları ile sezonu kendileri kısaltıyorlar. İki ayda cebinde ne var ne yok harcıyorsun sonrasına can dayanmıyor evin yolunu tutuyorsun.
Bir iki mekan hariç ödediğin bedelin karşılığında hizmet de almıyorsun zaten. Standartları düşürmeden, ederi kadar fiyat politikası uygulamalı ve otopark fiyatlarını makul bir düzeye indirmeliler. Ha diyeceksiniz ki bu otopark işlerinde karanlık ellerin izi var, o da sizin sorununuz sevgili işletmeciler... Devlete, adalet sistemine güveneceksiniz gerekeni yapacaksınız. Alan memnun, veren memnun müşteriler memnun değil benden söylemesi.

Haberin Devamı

Hayat öyle kolay kolay değişmez

Genelde herkes bana şimdi hangi kitabı okumayalım diye sorar. Gelen e-mailere bakıyorum, onların da bir kısmı bu yönde. Ya hayatını değiştirmek, yeni bir yön vermek istedikleri için ya da yeni yeni kitap okumaya başladıkları ama hangi kitaptan başlayacaklarını bilemediklerinden bana soruyorlar. Bu soru aslında benim için cevabı en zor sorulardan biri. Çünkü herkesin ihtiyacı olan başka bir kitap!

Ve o kitabı bulmak için kişinin asıl beklentisini, bu ihtiyacın altında yatanı keşfetmelisin.
Bir de gerçekte bu kitabı okumaya ne kadar hazır olduğu meselesi var. Karnı aç olan birine turşu önerirseniz onun gereksinimine cevap vermemiş olursunuz. Önce karnını doyurmak gerekir. Eğer karnı toksa da tatlı mı sever tuzlu mu onu bilip o yönde bir öneride bulunmak.
İşte kitap önermek de tıpkı bunun gibidir. Ne ye ihtiyacı var, alt yapısı ne, bunu okumaya ne kadar hazır onu bilmek gerekiyor.

“Bir kitap okudum hayatım değişti”, “Bir film izledim hayatım değişti.”, “Bir kadın/adam tanıdım hayatım değişti.” Gibi laflar bana gerçeklikten çok uzak geliyor. Hayat öyle kolay kolay değişmez. Sen kendini, yapmak istediklerini o kitapta, o filmde, o kadında/o adamda bulmuşsundur. Bulduğun şey kendinden ve olmak istediğinden ibarettir. Okuduğun, izlediğin, yaşadığın şey kendini bulman için bir bahanedir sadece.

Malum mevsimlerden yaz, tatil zamanı. Herkesin elinde bir “çok satan kitap”... Bunu da anlayabilmiş değilim. Bir şeyin çok satması demek popüler kültürün bir ürünü olduğu demektir. Vakit geçirmek, oyalanmak için iyidir ama derinlik arıyorsanız, sizde kalıcı izler bırakmasını hayal ediyorsanız popüler kültür ürünlerinden uzak durmalısınız.

Şöyle bir düşünün bu ülke de kitap okuyan kaç kişi var? Bu okuyucu kitlesinin kaçı ciddi ciddi kitap okuyor? Kaçının entelektüel seviyesi ne kadar yüksek? Gözünüz de canlandırdığınız oran git gide düşüyor olmalı. Demek ki “çok satan kitap”lar aslında çok işe yarayan değil hoş zaman geçirten kitaplar oluyor.

Şimdi karar sizin “çok satan kitap” ile hoş zaman geçirip hayatınıza küçük katkılarda bulunabilirsiniz. Biraz daha derinleşip, bilinçli seçimler yapıp hayatınızı değiştirmese de değişimi başlatmak için sizi tetikleyecek kitaplar okuyabilirsiniz.

Gerçi ben gazetelerde ki kısacık köşe yazılarının bile çok az kişi tarafından okunduğunu zannediyorum. Her gün gazete alanlar bile çoğunlukla köşe yazılarını es geçiyor gibime geliyor. Okumayı sevmiyoruz. Yaşayarak öğrenmek bizim insanımızın tercihi...

Haberin Devamı

Sezar’ın hakkı Sezar’a...

Haberin Devamı

Şu ara hep Çeşme’yi, Alaçatı’yı eleştiren, pahalılığından şikayet eden yazılar yazıyorum. Bir Çeşme aşığı olarak kendime ihanet ediyorum sanki. Ama olsun ben gördüğümü yaşadığımı yazayım da belki bazıların kulağına küpe olur, bu saltanat dönemi son bulmadan iyileştirmeler yaparlar.

Kötü şeyler bir yana “Sezar’ın Hakkı Sezar’a” vermek lazım. Cuma akşamı Alaçatı da Kuytu Restoran da enfes bir yemek yedik.18 kişilik kalabalık bir gurup olmamıza rağmen servis zerre kadar aksamadı. Mekan deseniz ayrı bir güzeldi.

Kuytu restoran Yaprak Hanım ve eşi Mimar Cengiz Uziş tarafından işletiliyor. 2001 yılında Alaçatı’ya taşınan çift restoran açmaya karar vermişler. Alaçatı’ya uygun bir konsept ile bu kasabanın dokusuna uygun “Kuytu”yu yaratmışlar.

Tüm yemekler Yaprak Hanım tarafından hazırlanıyor. Annemin yemekleri aratmıyor dersem haksızlık etmiş olurum. Annemin yemeklerinden bile daha iyiler. Standart bir menüleri var; Ege yemekleri mezeler ve ana yemek olarak bonfile ve köfte servis ediyorlar. Fiyatlar kişi başı 50 TL, artı içki...

Fiyatları iyi, Alaçatı’da ya da aynı sokakta yer alan diğer restoranlara bakacak olursanız daha uygun fiyata daha güzel yemekler yiyip, güler yüzle ağırlanıyorsunuz. Dediğim gibi cuma akşamı masamız kalabalıktı, hesabı toplama ve ödeme işi bana düştü. Kimisi nakit ödedi, kimisi kartla. Kahvelerimizi içerken fark ettim ki hesabı eksik ödemişiz, bir çiftten almamışsız. Cengiz Bey’e sordum, “Önemli değil bu seferlik böyle olsun” dedi.
Kaldı mı bu devirde böyle restoran sahibi?
Soruyorum, var mı?