Sezin Sivri

Sezin Sivri

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Aşkı, sevdayı dizilere, filmlere bıraktık...
İster aksiyon olsun, ister korku, polisiye ya da romantik hiç fark etmez her seneryoda aşk yok mudur? İçinde aşkın sevdanın olmadığı bir hayat düşünebilir mi?
Ama vazgeçtik! Yaşam öykümüzün tuzu, biberi, acısı, tadı olan aşkı filmlere, dizilere bıraktık... Hiç canımız yanmasın diye yalnızlık senfonimizi yaşıyoruz.
Çoğu zaman tercihler artık “Seni uzaktan sevmek, aşkların en güzeli” oldu.
Evli olanlar birbir boşanıyor. Her gün yeni bir ayrılık haberi duyuyorum. Ardından “Bir daha mı? Asla evlenmem” cümlelerini. Sobadan eli yanan çocuk misali bırakın tekrar evlenmeyi, aşka düşmeye korkar oluyorlar.
Henüz hiç evlenmemiş, genç nesil ise asla evlenmek istemiyor. Evlilik bir yana ilişki dedin mi köşe bucak kaçıyorlar. Zaten onlar için ilişkinin anlamı fabebook statüs’ü. İlişkileri de facebook’ta başlayıp, facbebook’ta bitip arkadaş listesinde yedekte bekleyen bir yenisi ile devam ediyor.
Kadınlar için durum tamda böyle değil aslında. Onlar içgüdüsel olarak, günün birinde anne olup, çocuk doğurucam dürtüsüne yenik düşüyorlar. Sadece, bu nedenle bir gün evlenirim diyorlar. Birde parmaklarına çok yakışan tek taş mevzu var tabii. Ama bunada öyle eskisi kadar hevesli değiller. Önce biraz can yakalım sonra sıra ona da gelecek. Ama ne zaman bilinmez felsefesindeler.
Romantizm deseniz arkasına bakmadan kaçacak herkes... Aman diyim duygusal birşey yaşamayalım, “Ne sen üzül ne ben, zaten bitecek yakında...” Hem sonrasında bir de aşk acısı çekmek var. “Ben hiç almayayım, alanada mani olmayayım sen aşkı başkalarında ara” modu hakim.
Bunlar sedece benim gözlemlerimde değil. Araştırmalara göre de boşanmalar hızla artarken, evlilikler azalıyor. Milletçe “Yanlızlık Sefonimiz”i çalar, dinler olduk.
Git gide bireyselleşiyoruz. Aşka, sevdaya isyan bayrağı açıp hayır demenin, dizilerde izleyerek tatmin olmanın iki basit nedeni var. Hayat zaten zor, kendine anca yeterken bir başkasının sorumluluğunu almak istememek ve aşk acısı. Sonrasında üzülmeyi göze alamamak.
İşte bu nedenlerden, aşka kalbimizi kapatıyoruz. Yalnızlık sanki çok kolay birşeymiş gibi! Günü birlik ya da yüzeysel ilişkilerin bedenlerde ve ruhlarda bıraktığı “İnsan lekeleri” ile baş etmek çok kolaymış gibi. Yağmurdan kaçarken doluya tutulmaya gidiliyor...
Varsın sevdalar canınızı yaksın. Aşkın acısı da güzel. Yeterki hakkını vererek yaşayın. Kimseler bilmesede olur, sevmekten korkmayın, kendi efsanevi aşkınızı kendi dünyanızda yaşayın.
Özdemir Asaf’ın dediği gibi “sevmek saatlerce öpüşmek değil, öpmek için saatlerce düşünmektir.” Varsın elalem skor peşinde koşsun, siz kalbinizin kapılarını gerçek aşka açın.

Unutulmaz Aşklar
Size ilham vereceğini düşündüğüm unutulmaz aşklardan bazıları. Korkunun ecele faydası yok.
Haremde Aşk: Kanuni Sultan Süleyman-Hürrem Sultan; Aşk: Meg Ryan-Tom Hanks ( You’ ve Got Mail); Gururlu aşk: Scarlett O Hara-Rhet Butter (Rüzgar Gibi Geçti); Karşılıksız aşk: Quasi Modo-Esmeralda (Notre Dame’nın Kamburu); Savaşta aşk: Ingrid Bergman-Humphrey Bogart (Casablanca); Umutsuz aşk: Greta Garbo-Robert Taylor (Kamelyalı Kadın); Aşk: Adem ile Havva; Efsanevi aşk: Odysseus-Penelopea; Edebi aşk: Aragon-Elsa; Zamansız aşk: Ayşe Özyılmazel-Ali Taran; Nefretle başlayan aşk: Fatmagül- Kerim (Fatmagülün Suçu Ne?); Aşk kardeşliği: Kuzey -Cemre-Güney (Kuzey-Güney); Ölümsüz aşk: Ali Mc Graw-Ryan O’Neal (Love Story); Aşk: Prenses Diana-Dodi Al Fayed; Aşk: Carmen-Don Jose; Yasak aşk: Anna Karenina-Kont Vronsky; Yarım kalan aşk: Romeo ve Juliette; Denizde aşk : Kate Winslet-Leonardo Di Caprio (Titanic); Aşk: Leyla ile Mecnun; Sarayda aşk: Napolyon-Josephine; Beyaz sarayda aşk: Monica - Bill Clinton