Yaşamınız boyunca kim bilir kaç fırsatı göz göre göre kaçırdınız. O fırsatı/olasılığı gerçekten istemiyor, yeterince istemiyor, istemeyi bilmiyor ve Kuantum Alanı’nı oluşturamıyor olabilirsiniz. Çok ihtiyacınız varken, olması için dualar ederken yanınızdan geçip gittiğini bile fark edemediğiniz de olmuştur. Ya da istediğiniz şeyin başınıza bir lütuf şeklinde geldiğini!
Hayatınız, sayısız imkân ve fırsatlarla dolu. Bazen bu fırsatları fark edebiliyor ve balığı tutuyoruz. Bazen kaçırıyoruz ve kaçan balık bize hep olduğundan çok büyük görünüyor, hatta bir daha asla balık tutamayacakmışız gibi geliyor. Bazen balık tutmak için olta yapayım derken çok daha ötesinde bir şey bulabiliyor/fark edebiliyor/icat edebiliyoruz. Bezen de bunlar aklımızın ucundan bile geçmeyen, hatta pek çok insanın o an için önemini asla anlamayacağı bir şekilde tezahür edebiliyor.
Hep unutuyoruz: hayatta başımıza gelen her şey, bizi olgunlaştırıp yükseltmek ve tahmin bile edemeyebileceğimiz başka bir şeylere taşımak için oluyor aslında. Yaşam, imkânlarla dolu, ama bunları fark etmekte, uzanıp almakta, aldıklarımızı iyiye kullanmakta zorlanıyoruz.
Son zamanlarda, köşe yazımın da başlığı olan Serendipity, yani değerli ve hoş şeyleri bulma yeteneğine ne yaparsak sahip oluruz üzerine düşünüyorum. Ve bunun kuantum ve rezonans konunu ile olan bağlantısına çalışıyorum.
Carl Gustav Jung’un ‘Din Psikolojisi’ adlı kitabında insan bilincinin derinliklerinde, bilinçdışı ya da ortak bilinçdışı dediği, daha derin bir alanın bulunduğunu açıklar. Hatta bu ortak bilinçdışının bir tür bilgelik taşıdığını ve Tanrı’yla kesişme noktası oluşturduğunu anlatır. Zaten benim de içine derinlemesine daldığım spiritüel, mistik ve bilimsel çalışmalarla çok fena örtüşüyor anlattıkları.
Kendi kendime ara ara hatırlatıyorum...
Hep olduğu gibi, bazı şeylerin sonradan farkına varacaksın.
Her şey olması gerektiği şekilde, olması gerektiği zamanda oluyor.
İhtiyacın olan kitaplar, ihtiyacın olan insanlar hep doğru zamanda karşına çıkacak.
Rastlantı ya da mucizevi tesadüf diye bir şey yok. Yaşadığımız her olayın bir anlamı var, tanıştığımız her insan bize bir şey öğretiyor.
Sanki çevremizdeki her şey, elbirliği etmiş gibi bizi bir yerlere yükseltmek için, tam bizim ihtiyacımız olan zamanda, bizim ihtiyacımız olan olayları bize yaşatıyor.
Ve aslında bunların hepsi senin yaratımın.
Tao’cu felsefede Wu-Wei adlı, ilginç bir kavram vardır. Bu kavramı eşyanın tabiatına aykırı davranmamak, hiçbir şeyi gereksiz yere zorlamadan, doğru anı bekleme sanatı şeklinde özetleyebilirim. Adı üstünde bu bir sanat ve öğrenilmesi gereken bir şey. Bunun için yapılması gereken de... Tetikte olmak, amaç üzerine yoğunlaşmak, neyi istediğini kafanızda iyice netleştirmek, aradığını bulacağına dair kesin bir inanç ve acele etmeden, olayları zorlamadan beklemek, sadece belli gerçekleri yaşamak, diğer geniş bir alana yayılmış olan gerçeklere kendini kapatmaktır.
Örneğin, karamsar bir görüş açısıyla koşullanmış biri, çevresindeki olanakları görmeyebilir. Bir bilim adamı, kendi görüş alanının dışında bulunan ruhsal gerçeklere karşı kör olabilir. Bunu, ‘Tünel Vizyonu’ isimli psikolojik bir terimle açıklıyorlar.
Hayatın bereketi ve insanın yaratıcılığına güvenen biri, gerçeğin tümünü görür.
O her zaman bir yol olduğunu bilir.
Hiç umutsuzluğa kapılmaz.
Çalışır, üretir ve en mükemmeli bekler.
Çünkü, onu hak ettiğine inanır.
Daha açıkça söylemek gerekirse Tanrı, bütün varlıkları sürekli yükseltmektedir. Bunu gerçekleştirmek için de her aracı kullanır. ‘Serendipity’ terimi de Tanrı’nın lütfundan başka bir şey değildir.
Serendipitik olaylar hepimizin başına gelir, fakat çoğumuz bunların farkına varmıyoruz ve bu yüzden onlardan yararlanamıyoruz.
Bazen olmasını çok istediğimiz bir şey bir türlü olmaz. Her şey bizim istediğimiz biçimde gelişmeyebilir. Sürekli çeşitli engeller çıkar. İşte o zaman biz bunu bir işaret olarak kabul edip ya hedefimizde düzeltmelere gitmeliyiz ya da kendimize yeni hedefler bulmalıyız. Çünkü bellidir ki, bu istediğimiz şey bizim olgunlaşmamız ve yükselmemiz için uygun değildir. Bazen de bir sıkıntı, bir hastalık vb. gibi bize bilinçaltımızdan gelen bir uyarı niteliği taşır. Bu hastalık ve sıkıntılar, bazı şeylerin yolunda gitmediğini hatırlatan sinyallerdir bizim için. Yani, bunlar birer lütuftur. Tanrı’nın lütfu...