Eski kartpostallara ve fotoğraflara baktığınızda en az İstanbul kadar ön planda ki eğlence ve ticaret merkezi olan İzmir’in, bir inci gibi parladığını görüyorsunuz.
Bir zamanlar kordon boyu boydan boya tiyatrolar, operalar, sinemalar, gazinolarla tıklık tıklım doluymuş. Şimdiki Fevzi paşa bulvarı ile Alsancak (punta) arasında yerleşmiş olan Frenk Mahallesi, zenginliğinde etkisiyle süslü, pırıl pırılmış.
Boş vagonlara koltuk eklenmesiyle tramvayla tanışmış İzmir. Halkın ağzında ise bir tranvay tekerlemesi; “dan dan dan çekilin yoldan... geliyor vatman...” Sonrasında tramvaylar yerini, “boynuzlulara” yani troleybüslere bırakmışlar.
Sahil yolu, Kordon boyunca tramvaylar hayal etmişimdir hep. İstanbul İstiklal caddesinde olduğu gibi şehrim tarihten yaşayan izler taşısın; Tramvay sesleri duyulsun istemişimdir. Eski dostluklar, komşuluklar, tramvayda arkadan tutunup seyahat eden küçük yolcular, sahil yalıları, bahçeli köşkler, yaseminler, akşam sefaları, udlu musikili toplantıları, sokaklarda şapkalı şık giyimli hoş bayanları, centilmen erkekleri ve şarkılara konu olmuş fayton sefası. Ve de unutulmaz gecelerin yaşandığı İzmir Fuarı. Safiye Ayla, Hamiyet Yüceses, Tanju Okan ve diğerlerinin, o bülbüllerin öttüğü İzmir Fuarlarını gözümde canlandırmaya çalışıyorum.
Şimdi ise İzmir’in soğuk yüzü ile karşı karşıyayım. Bu halini anlatmaya gerek yok sanırım, hep berber yaşıyor ve görüyoruz. Hava alanından şehre doğru ilerlerken gördüğünüz manzara karşısında içiniz acıyor. Bu şehrin bozulmamış körpe halinden geriye kalan hatıralar, anılar, kartpostallara bakınca İzmir’im “Şakulü kaymış” diyorum. Üzgünüm...
Aşkın başrolündeyseniz, hakkını verin!
Rüzgarın nereden estiğini görmeden denize açılmak herkesin harcı değildir. Aşk işte tamda böyle bir şeydir. İnsanlar girdikleri hayatlarda izler bırakırlar. İnsan lekeleri ile doludur ruhumuz. “Aşk günah olmayacak kadar masum, köle olmayacak kadar özgür, unutulmayacak kadar derin, umulmayacak kadar yakın, tek başına yaşanmayacak kadar takımdır.” Geçmişten gelen “insan lekeleri” ile önyargılı, ürkek ve korkaktır. Aşk aslında bir kurgudan ibarettir. Geleceğe dair kurduğumuz hayallerde, geçmişe dair hatırladıklarımızda bir aslında birer kurgudur. Geleceğe dair yazılan şeylerin çoğu o gün geldiğinde gerçeklememiş olur. Hatta genelde gerçekten çok uzaktır. Geçmişe dair hatırlananlar ise gerçeğin ta kendisi değil, hatırlamak istediklerimizdir. Gerçek olan sadece şu andır. Aşk gerçeğin içinde yaşarken kurgu dünyasında kaybolmaktır. Aşırı duygusallık akıl kullanmayı zorlaştırır. Aşk akla engel olur.
Hayatta en az bir yaraya, yaşama merhem olacaksın derler. Bence en çok aşkının yaralarına merhem olacaksın. Kalbinde olmayanın aklıda da yoksundur. Hep aklındaysa aşıksın demektir. Bir şeylere dalmak istersin, kafanı dağıtmak. Zihin insana oyun oynar, her fırsat da sana aşkını hatırlatır.
İstanbul Bienalini gezerken Arjantin’li sanatçı Nicolás Bacal’in, Gonzalez-Torres’in “İsimsiz” (Mükemmel Aşıklar) eserinden esinlendiği yapıtı gördüğümde işte dedim benim için aşkın en mükemmel tarifi bu. Bir saat görüyorsunuz sıradan bir saat aslında ama akrep ve yelkovanları çıkarılmış sadece saniyesi var. Saniye nereyi gösterirse göstersin “sen” yazıyor. Bu da her saat “sen”, her dakika “sen”, her saniye “sen” demek oluyor. Nicolás Bacal “S1enden Sonra Uzam-Zaman1ı1n Geometrisi1” eserini söyle anlatıyor; “‘Mükemmel Aşıklar’ Gonzalez-Torres’in en büyüleyici yapıtlarındandır. Zamanı ontolojik bir sorun olarak inceleyerek çok derin bir biçimde ilişkilerden bahseder. Zamanın varoluşsal özellikleri bakımından belki daha çocukça bir yaklaşıma sahip olan benim yapıtım ise aşkın ideal- leştirilmesini konu alıyor. Önce saati ve dakikaları gösteren akrep ve yelkovanı kaldırdım ve tam zamanı değil, zamanın geçişini göstermek üzere yalnızca saniye ibresini bıraktım. Sonra saat kadranının kenarlarına 1 vos (yalnızca Arjantin genelinde kullanılan İspanyolca “sen”) sözcüğünü yazdım.”
Sıradan olan şeylere yetinip, ömrünü boşa harcayacak kadar delirmemiş olarak güçlü bir aşk diliyorum. Böylesi güçlü bir aşka sahip olan şanslı kesimdeyseniz; aşkın başrolün- deyseniz, hakkını verin lütfen...