“Aklı başında insan mı kaldı?” sorusunu sık sık kullanıyoruz. Bilinçaltımızın yaptığı bu gözlem fark etmeden dudaklarımızdan dökülüyor. Haksız mıyız derseniz?
Rakamlar ruh sağlımızı yitirmek üzere olduğumuzu, insanlığın depresyonun eşiğinde olduğunu gösteriyor.
Her sene 10 Ekim, “Dünya Ruh Sağlığı Günü” olarak kutlanıyor. İnsan içinden “Keşke ruhumuzun ne kadar sağlıklı olduğunu kutlasak” diye geçiriyor.
Oysa, bu kutlamaların amacı sadece tehlikenin farkında olmamızı sağlamak. Bugün vesilesi ile Dünya Ruh Sağlığı Federasyonu, 1992’den bu yana her yıl o döneme damgasını vuran bir ana tema üzerinde durarak dikkatleri ruh sağlığı sorunlarına çekmeyi hedeflemiş.
Ne acıdır ki bu yılın temasını yalnızca “depresyon” deği, “Küresel bir kriz olarak depresyon.” Federasyon, dünya ölçeğinde depresyonun giderek yaygınlaştığını, küresel bir kriz olarak tanımlanabilecek bir soruna dönüştüğünü rakamlarla gözler önüne seriyor.
Dünya Sağlık Örgütü tarafından 1990 yılında yapılan geleceğe dönük değerlendirmelerde, “2020 yılında depresyonun en yaygın görülen ikinci hastalık olacağı öngörüldü.”
Hastalık yükü araştırmalarında da depresyon, en üst sıradaydı. Bu öngörüyü destekleyen bir veri olarak DSÖ, 2004 yılında, “Depresyonun en yaygın görülen üçüncü hastalığı” olduğunu açıkladı.
Tüm bu verilere rağmen, tedbir almadık! Yıl 2012... Şimdi de 2030’da, depresyonun en yaygın görülen hastalıklar sırasında birinci sıraya yükseleyeceğini söylüyorlar ve uyarıyorlar.
Ne acıdır ki gene tedbir almama ihtimalimiz söz konusu. Özel sağlık sigortalarının dahi psikolojik desteği kapsamadığı bir ülkede yaşıyoruz.
Elif Şafak’lı EXPO Sınavı
21-22 Kasım tarihlerinde Paris’teki üçüncü EXPO sunumu dünyaca tanınan yazarlarımızdan Elif Şafak yapacakmış. Eserleri 30 dile çevrilen ve 2010’da Fransa’nın en prestijli ödüllerinden Sanat ve Edebiyat Şövalyesi nişanına layık görülen Elif Şafak’ın bizi temsil etmesi kadar isabetli bir karar olamaz. Geçtiğimiz haziranda yapılan ikinci sunumu da Amerika’da yaşayan dünyaca ünlü Türk doktor Mehmet Öz yapmıştı. EXPO 2020 için Uluslararası Sergiler Bürosu (BIE) delegelerinin karşısına böyle güçlü ve dünya çapında tanınan isimlerimizle çıkmamızın İzmir’in şansını artıracağı kesin. Sonunda sesimizi duyurmamızın yolunun sanat, edebiyat ve bilimden geçtiğinin farkına vardılar sanırım.
Aklını yitirmeden önce ve sonra
Hitler bile, “Aklın bittiği ve sustuğu yerde son karar, şiddete aittir” itirafında bulunmuşken, hayatımızın her alanında ve anında karşılaştığımız şiddet unsurunun, neyin sonucu olduğunu görmek bu kadar zor mu?
Trafikte birbirimizin üzerine çıkıyoruz, küfür ve korna sesleri ile yol alıyoruz.
Aile içi şiddet hayatımızın bir parçası gibi, neredeyse normal karşılayacağız.
Okullarda öğrenciler bile öğretmenlerine şiddet uygulamaya başladı. Daha yeni İzmir’in Karabağlar ilçesinde bir ortaokulda 8. sınıf öğrencisinin, derste kadın öğretmenini bıçaklayarak öldürmesi manşetlerde idi.
Gene İzmir de, yemekhanede azarlanan bir lise öğrencisinin 5. kattan atlayarak yaşamına son verdiği günlerdeyiz. Bunların tümü, yaşadığımız depresyonların sonucu olarak ortaya çıkmıyor mu?
Depresyon aynı zamanda bireyleri çeşitli düzeylerde etkileyen, yaşam kalitelerini bozan, çalışma verimliliğini azaltan, üretici niteliklerinin ortadan kaldıran bir hastalıktır.
Yaygın olarak görülen birçok fiziksel hastalığa da eşlik ederek ve onları klinik gidişini de etkiler. Uzmanlar bıkmadan usanmadan “Doğayı, toplumu ve insanı değiştiren tüm eylemleriyle, etkinlikleri dünyayı karamsar bir geleceğe götürüyor. Her geçen gün boyutları daha da büyüyen, genişleyen ve yaygınlaşan ekonomik değişiklikler ve krizler, yoksulluk, işsizlik, savaş, şiddet, artan kayıplar vs. her biri ve hep birlikte yaşamı anlamsızlaştırıyor, mutsuz kılıyor, kederi baskın duygumuz yapıyor. Depresyonu üretiyor, onu bir küresel soruna dönüştürmeye başlıyor” diyorlar.
Tüm bu açıklamalar depresyon nedeni ile bizi kederli, karamsar, yaşamın anlamsız olduğu, gelecek duygusunun kalmadığı, mutsuz, enerjisiz ve yorgun bir geleceğin beklediğine işaret etmek için yapılıyor. Geleceği planlayan devlet adamları bu durumu önlemek için ne yapmayı hedefliyorlar merak ediyorum? Yoksa gene her zamanki gibi paçalarımız tutuştuğunda mı yandığımızın farkına varacaklar.
Haftanın Karnesi
Sınıfı GEÇENLER
Brad Pitt, geçtiğimiz günlerde İnterview Dergisi’ne verdiği röportajda; “Ailem her şeyden önce gelir. Rollerimde daha seçici davranıyorum. Eğer onlardan uzak kalacaksam, buna değmeli” şeklinde açıklamalar yapmış. Babalık rolünün hayatındaki en önemli rol olmaya başladığını söyleyerek, babalık ve aile kavramıyla ilgili unutulmaya yüz tutulmuş değerleri hatırlatmış. Hollywood’un en ünlü aktörlerinden olmasına rağmen asıl odağını ailesine ve çocuklarına veren 6 çocuk babası Brad Pitt’i kutluyorum. “Angeline Jolie ile evli değiliz ki” diyerek buna itiraz edecek beylere sesleniyorum; sen de Brad Pitt değilsin ve üstelik 3’ü evlatlık, 3’ü biyolojik 6 çocuğun yok)
Sınıfta KALANLAR
Türkiye’nin ilk profesyonel golf turnuvasında, Golf Federasyonu Başkanı Ahmet Ağaoğlu bir gazeteciye kafa attı. Neden kafa attığı ve haklı olup, olmadığı ile hiç ilgilenmiyorum. Çünkü şiddetin gerekçesi olamaz. Olmamalı. Hele bir federasyon başkanının, spor adamının, basın mensuplarına herhangi bir nedenden ötürü şiddet uygulaması gibi bir durum söz konusu olamaz. Ülke tanıtımı için büyük önemi olan böyle bir organizasyonda görevini yapmaya çalışan foto muhabirlerine şiddet uygulayan kafa atan Ağaoğlu, Türkiye’nin ilk profesyonel golf turnuvasına gölge düşürerek sınıfta kalmıştır.