Son zamanların en popüler beach club’ı Marrakech’i İzmirli zaten keşfetmişti. Şimdilerde ise Çeşme’ye gelen herkesin Alaçatı’dan sonra sorduğu mekan haline geldi. Ünü Türkiye sınırlarını aştı. The Times, 6 Ağustos 2011 sayısında, Marrakech Beach Club’ı en popüler eğlence mekanı seçti.
Nedir bu Marrakech? İsmi neden Marrakech? O’nu bu kadar ayrıcalıklı kılan ne?
Bu soruların cevaplarını merak ediyorsanız, yazıyı okumaya devam edin.
Adını, yoksulluğun da saltanatın da yüksek duvarlar arkasına gizlendiği “Kırmızı Şehir” Marrakech’den alan, oryantal atmosferiyle her yerin ayna, her yerin altın, bronz, bakır olduğu, gündüzleri sadeliğin ve masumiyetin rengi beyazlara bürünen, cool adam Mehmet Özöner’in imzasını taşıyan, deyim yerinde ise yanar döner club “Marrakech Beach Club.”
Gizemli şehrin keşfiDeneyimli işletmeci Özöner, yeryüzündeki cennet Marrakech’e giderek gizemli şehri keşfe koyulur. Yves-Saint Laurant’dan JeanPaul Gaultier’ye, Hermes’ten Bernard Tapie’ye, Ayşegül Nadir’den Bernard Henri Levy’e gibi zengin ve ünlü insanların yaşadığı, küçük ama gizli dünya Marrakech’ten esinlenerek mekanın adını ‘Marrakech’ koyar.
Fas dekorasyonu ve Osmanlı motiflerinin modern krom detaylarla birleştiği mistik atmosferi ile önce İzmir, ardından da Çeşme gece hayatına damgasını vurarak yepyeni bir tarz getirir.
Sıradan şeylerden hoşlanmayan, farklı olmayı seven, adeta kendiyle yarışan Mehmet Özöner, “Bana ne verilmesini istiyorsam, ben de onu vermeye çalışıyorum. Marrakech olarak biz burada insanlara farklı ve özel olduklarını hissettiriyoruz. Takım çalışması halinde çok çalışan insanlarız ve bunun sonucunda da başarı geliyor. The Times’a çıkmamız, sadece kendi işletmemiz adına değil hem bu koydaki diğer mekanlar hem Çeşme hem de İzmir’in tanıtımı için çok önemli bir gelişme” diyor.
Neden bu kadar tutuldu?Kadehinden aydınlatmasına her şey çok şaşırtıcı ve alışılmışın üzerinde kaliteli. Her şeyiyle kusursuz, ince düşünülmüş, uzun süreli bir çalışmanın ürünü bir mekan.
Bu müzik çalmaz diye bir şey yok! Müşterinin elektiriğine bağlı olarak müziğe yön veriliyor. Viyana Vals’inde dans ederken, insanı yerinde durdurtmayan ritimleriyle Türkçe müzikler çalmaya başlıyor ve eğlenceyi doruğa çıkarıyor. Hedef kitlesi A, B ve A+ müşterilerden oluşuyor.
* * *
Gün boyunca müessesenin ikramı meyveler, çerezler, soğuk salatalıklar, buzlu havlular, blushlar dağıtılıyor. Blush meselesine biraz takmış biri olarak Roze Şarap değil gerçek Blush ikram ediyorlar. Hem de pek çok mekanda olmayan balon kadehlerde, içinde bir iki kiraz yada çilekle...
Mekan, gece hayatının kalbinin attığı muhteşem koy Aya Yorgi’de... Gündüzleri bembeyaz minderlerde güneşleniyorsunuz. Her yer, her dakika pırıl pırıl. Tuvaletlerinde parfümler, kremler sizin kullanımınıza hazır bekliyor.
* * *
Kız arkadaşınızla, eşinizle hatta bayan bayana gelebileceğiniz oldukça eğlenceli bir mekan. Yaş ortalaması 20 ile 45 arasında değişiyor. Belirli bir kıyafet zorunluluğu yok.
İster hafta içi gidin ister hafta sonu... Gecesi ayrı güzel, gündüzü ayrı güzel. Deyim yerindeyse eğlence diz boyu, herkes fıkır fıkır.
Çalışanların hepsi genç, dinamik, birbirinden kibar ve müşteriye nasıl davranılması gerektiğini biliyor. Mehmet Özöner ve İşletme Müdürü Süleyman Sirkecioğlu, her zaman sizinle ilgileniyorlar.
Twitter ve Facebook’tan sesler yükseliyor “Marrakech İstanbul’a da açılsın” diyorlar. Sanırım bu da bir ilk ve başarının göstergesi.
Haydi Mehmet Özöner! Kışın İstanbul’a bir Marrakech çok yakışır.
Size ışıltılı bir dünyanın kapılarını açan “Marrakech”i keşfetmek için fazla beklemeyin.
Kendin gibi olmak varken...Kendi kıymetini bilemeyip hep bir başkası olmak istemelerle karşılaşıyorum. Daha iyisini yapabilecek potansiyele ve güce sahipken başka bir şey olmak uğruna ziyan zebil olan insanlar için üzülüyorum.
Ya yeteneklerinin farkında değiller ya da olmadıkları insan olmak için kendilerini tüketiyorlar.
Önce kendini tanımalı insan. Kendi değerini bilmeli. Artısını eksisini, geliştirmesi gereken yönlerini bilip kendiyle barışık olmaktan bahsediyorum. Bir de herkes gibi olmamak lazım.
Orijinal kalıp kendine has olmak gerek.
Biraz da olaya komik tarafından bakacak olursak herkeste bir “sarışın” olma sevdası. Üstelik “Aptal Sarışın” diye bir tabir varken, üzerine bu kadar fıkralar kurgulanmış ve dalga geçilirken...
“Aslında sarışınlar aptal değil, aptallar sarışın olmaya çalışıyor. Taş gibi esmer kalmak varken” diyorlar ya, yüzde 100 katılıyorum. Orijinal kal. Kara kaşlara, esmer tene sarı saç yapma! Yakışsa da yakışmasa da sarışın olacağına, kendin ol.
Tolstoy der ki:
“Kadın öyle bir konudur ki, onu ne kadar incelersen incele, her zaman yepyenidir.” Yenilemek için başkası olmana gerek yok, içindekileri keşfe koyul yeter.
Kendi kıymetini bilemeyip hep bir başkası olmak istemelerle karşılaşıyorum. Daha iyisini yapabilecek potansiyele ve güce sahipken başka bir şey olmak uğruna ziyan zebil olan insanlar için üzülüyorum.
Ya yeteneklerinin farkında değiller ya da olmadıkları insan olmak için kendilerini tüketiyorlar.
Önce kendini tanımalı insan. Kendi değerini bilmeli. Artısını eksisini, geliştirmesi gereken yönlerini bilip kendiyle barışık olmaktan bahsediyorum. Bir de herkes gibi olmamak lazım.
Orijinal kalıp kendine has olmak gerek.
Biraz da olaya komik tarafından bakacak olursak herkeste bir “sarışın” olma sevdası. Üstelik “Aptal Sarışın” diye bir tabir varken, üzerine bu kadar fıkralar kurgulanmış ve dalga geçilirken...
“Aslında sarışınlar aptal değil, aptallar sarışın olmaya çalışıyor. Taş gibi esmer kalmak varken” diyorlar ya, yüzde 100 katılıyorum. Orijinal kal. Kara kaşlara, esmer tene sarı saç yapma! Yakışsa da yakışmasa da sarışın olacağına, kendin ol.
Tolstoy der ki:
“Kadın öyle bir konudur ki, onu ne kadar incelersen incele, her zaman yepyenidir.” Yenilemek için başkası olmana gerek yok, içindekileri keşfe koyul yeter.Kendi kıymetini bilemeyip hep bir başkası olmak istemelerle karşılaşıyorum. Daha iyisini yapabilecek potansiyele ve güce sahipken başka bir şey olmak uğruna ziyan zebil olan insanlar için üzülüyorum.
Ya yeteneklerinin farkında değiller ya da olmadıkları insan olmak için kendilerini tüketiyorlar.
Önce kendini tanımalı insan. Kendi değerini bilmeli. Artısını eksisini, geliştirmesi gereken yönlerini bilip kendiyle barışık olmaktan bahsediyorum. Bir de herkes gibi olmamak lazım.
Orijinal kalıp kendine has olmak gerek.
Biraz da olaya komik tarafından bakacak olursak herkeste bir “sarışın” olma sevdası. Üstelik “Aptal Sarışın” diye bir tabir varken, üzerine bu kadar fıkralar kurgulanmış ve dalga geçilirken...
“Aslında sarışınlar aptal değil, aptallar sarışın olmaya çalışıyor. Taş gibi esmer kalmak varken” diyorlar ya, yüzde 100 katılıyorum. Orijinal kal. Kara kaşlara, esmer tene sarı saç yapma! Yakışsa da yakışmasa da sarışın olacağına, kendin ol.
Tolstoy der ki:
“Kadın öyle bir konudur ki, onu ne kadar incelersen incele, her zaman yepyenidir.” Yenilemek için başkası olmana gerek yok, içindekileri keşfe koyul yeter.