Birkaç gün sonra doğum günüm, tatlı tatlı yaş almaya devam ediyorum. Öyle kutlamalar yapacak bir kadın olamadım ama yeni yaşımı sürekli kendime dair duygusal bilanço çıkararak karşılamak benim için bir gelenek haline geldi artık. İyisiyle kötüsüyle o yaşımı nasıl geçirdim, hangi dersleri, öğretileri aldım, kendime ve başkalarına neler kattım, neleri ne uğruna feda ettim, ne kadar yol aldım ve başıma gelen olaylar ve insanlar aslında bana ne demeye, neyi göstermeye çalışıyorlar, tüm bunları çıkarıyorum. Bir nevi kalbim ve beynim arasında yaşanan iç hesaplaşma/konuşma diyebiliriz buna.
Böylesine özel bir şeyi sizlerle paylaşmamın da iki nedeni var. Birincisi, hayatımda kalpten kalbe bağ kurmadığım kimseyi barındırmamaya niyet etmiş biri olarak, hayatımın yansımalarını kaleme aldığım köşe yazılarımı okuyan sizlerle de böylesi anlamlı bir bağ kurmayı hedefliyorum. Mış gibi yapmalar, kendi başka göstermeler, sahte hayatların muhteşem sahneleri bana göre değil. Fazlasıyla gerçek ve içi dışı bir olmamın gereksiz zorluklarını yaşasam bile bu böyle.
İkincisi, hayat ne kadar zor ya da acı dolu olursa olsun beni en çok yukarı çeken, hayata dair farkındalığımı artıran ve pozitif psikoloji efekti ile her zaman küllerimden doğmamı sağlayan bu yöntemi sizlere aktarma telaşı güdüyorum. Belki benden feyz alırsınız ve bu farkındalık ile hayatınız üzerine düşünüyor olmanın katma değerini yaşarsınız diye.
40’lı yaşlara adım attığımdan beri son yıllarımı ‘KENDİMİ SEVMEM GEREKTİĞİ’ gerçeği ile flört ederek geçirdim. Bir barıştık, bir ayrıldık, bazı günlerim kendimle sevgili, bazı günlerim kendimle düşman, bazı günlerim kendimle dost geçti. Bazı günlerimde ise kendimi hiç umursamadığımı anladım. Sonra bir gün siyah beyaz bir palyaço suretinde yüzümüzü güldüren, melon şapkalı Şarlo’ya can veren Charlie Chaplin’in 70. yaş gününde kendine yazdığı ve hediye ettiği şiire denk geldim. Benim keşfettiklerimden ve yapabildiklerimden daha fazlası vardı bu şiirde.
“Kendimi sevmeye başladığımda, her zaman ve her fırsatta doğru zamanda ve doğru yerde olduğumu; her ne olursa olsun, bunun benim için doğru ve benim en yüksek hayrıma olduğunu ve bundan sonra kaygısızca yaşayabileceğimi anladım.
Şimdi biliyorum ki bunun adı GÜVENMİŞ.
Kendimi sevmeye başladığımda, geçmişte yaşamaktan ve gelecek için kaygılanmaktan vazgeçtim. Biliyorum ki geçmişte de gelecekte de sadece bu anı yaşıyorsun. Anın tadını çıkarmaya başladım.
Şimdi biliyorum ki bunun adı FARKINDALIKMIŞ.
Kendimi sevmeye başladığımda, eski düşüncelerimin fakirce ve hasta edici olduğunu anladım. Kalbimdeki güçleri ayağa kaldırdığımda, kalbim ve aklım dost oldu. O günden sonra kalp gücümle akıl gücüm ortak davrandı.
Şimdi biliyorum ki bunun adı BİLGELİKMİŞ.
Kendimi sevmeye başladığımda; kendimle ve başkalarıyla çatışmaktan, anlaşmazlıklardan, sorunlardan korkmamam gerektiğini anladım. Bazen gezegenler ve yıldızlar bile birbirlerine çarpıyor. Sonra yeni ufuklar açılıyor.
Şimdi biliyorum ki bunun adı HAYATTIR.”
Yeni yaşım için kendim ve insanlık adına tek bir dilek dileme şansım olsaydı, KENDİMİZİ SEVMEYE başlamamızı ve hayatımızda bizi GERÇEKTEN SEVEN ve SEVMEYİ BİLEN insanların olmasını dilerdim.
Çünkü tatlı hayat, kendini sevmeye başladığınızda başlıyor. Ve gerçek sevgiyi ancak siz kendi gerçekliğinizle yüzleştiğinizde, bırakın başkaları ile sahte ilişkiler kurmayı, kendinizle olan ilişkinizde dürüst olabildiğinizde ve günün sonunda kendinizi sevmeye başladıktan sonra hissedebiliyorsunuz.