Son zamanlarımın en keyifli günlerinden birini Arkas Holding Yönetim Kurulu Başkanı Lucien Arkas sayesinde yaşadım. Herkeste olduğu gibi benim de tadım tuzum yok şu aralar. Nasıl olsun ki...
Bir yanda şehit haberleri, diğer yanda Balyoz davası, üstüne bir de ekonomistlerin önümüzdeki günler için çizdiği olumsuz tablo uyarıları derken, ben içimdeki Polyana’yı öldürmek üzereydim.
Sergiye yetiştim
Arkas’in katkıları ile fotoğraf sanatı alanında yurtdışındaki başarılarıyla tanınan Ahmet Ertuğ’un “Kütüphaneler ve opera sarayları” konulu “Sessizliğin Yankısı” isimli sergisi İzmir’e gelmişti. Üstelik İzmir Arkas Sanat Merkezi’ndeki serginin açılışı öncesinde Lucien Arkas ve Ahmet Ertuğ ile sohbet edecektim.
Sergi zaten başlı başına çok önemliydi. Ahmet Ertuğ gibi dünya çapında tanınan ve bizi yurtdışında mükemmel bir şekilde temsil etmiş bir sanatçıyla tanışacaktım. Bir de hep uzaktan uzağa bildiğim, İzmirli başarılı bir işadamı olarak çalışmalarını izlediğim, sanata katkısı adına kendisini hep taktir ettiğim Lucien Arkas’ı daha yakından tanıyacaktım.
Hayat, tercihlerimizin sonuçlarını yaşamaktan ibarettir; sözünden yolda çıkarak televizyon programımın çekim saatini öne alıp sergiye yetiştim.
Sanattan ilham almak
“Alt tarafı bir sergi, bir sürü sanatçı ile de röportaj yaptın zaten, bir serginin seni bu kadar etkilemesini bekliyorsun, epeyce abartmışsın” diyebilirsiniz tabii ki...
Ama işin aslı benim için ve sanattan ilham alanlar için öyle değil işte. Hayata sürekli farklı gözlerle bakmaya çalışan, kendisinin dışındaki tüm insanlığa yaşama şansı verip onları anlamaya çalışanlar için sanat, tarih ve bilim, iyi birer araçtır.
Albert Einstein ‘Aptallığın en büyük kanıtı, aynı şeyi defalarca yapıp farklı bir sonuç almayı ummaktır’ der. Bu sözden yola çıkarak, hayata sürekli aynı gözlerle sadece kendi penceremden bakacak olursam, aynı şeyleri defalarca yapacağımı, asla farklı sonuçlar alamayacağını biliyorum. O yüzden bu sergi benim için çok önemliydi. Dünyaya başka bakmamı sağlayacak ilhamı alacaktım.
“Mekanları Ölümsüzleştiren Sanatçı” olarak tanınan Ertuğ fotografları sayesinde opera yıldızlarının, sahnenin tam ortasında durdukları noktadan muhteşem salonu nasıl algıladıklarını gördüm. Bu açının tam zıttı olan, diğer uçtaki şeref localarından kralların, kraliçelerin de opera sahnesini nasıl gördükleri, diğer karelerdeydi.
Sessizliğin Yankısı
Bir de sessizliğin ve bilginin timsali olan önemli kütüphanelerin fotoğrafları vardı. Sanırım bunun benim için anlamını yazarak ifade edemeyeceğim. Birbirine zıt iki kavram, müziğin hayat bulduğu operalar diğeri sessizliğin üzerine kurulu binlerce kitabı barındıran kütüpha-neler, birlikte ancak bu kadar güzel anlatilabilirdi. Her zaman konuşmak ve yazmaktan yana olan ben “Sessizliğin Yankısı” sergisinde fotoğrafın gücünü bir kez daha fark etmiş oldum.
Toplam 44 fotoğraf
Almanya, Avusturya, İsviçre, Portekiz, İrlanda, İspanya gibi çeşitli Avrupa ülkelerinde yer alan tarihi kütüphane, opera saraylarına ait toplam 44 fotoğraftan oluşan, 21 opera binası ve 23 adet kütüphane fotoğrafının yer alddığı sergiyi gezmenizi tavsiye ediyorum.
Bu sergide Venedik’te bulunan La Fenice, Paris’te bulunan Opera Garnier, Barselona’da bulunan Palau De La Musica Catalana’yı ve Paris’in meşhur kütüphanelerinden Bibliotheheque Nationel de France, Lizbon’daki Palacio Nacional de Mafra, Dublin’deki Trinity Colege gibi tarihi kütüphaneleri görme şansı bulacaksınız. Sanatçı Ahmet Ertuğ, New York ve Londra gibi sanat başkentlerinde mimari miras konularını işleyen kitapları ve fotoğrafları ile önemli bir yere sahip. Eserlerinin her birinden 3 büyük boy baskı yapan sanatçının fotoğrafları yurtdışında önemli koleksiyonlarda yer alıyor. Ertuğ, New York ve Paris’teki Sotheby’s ve Phillips de Pury gibi dünyanın en saygın müzayede evlerinin çağdaş fotoğraf eserleri satışlarında düzenli yer alabilen tek Türk sanatçısı olarak biliniyor. Ayrıca günümüzün en önemli fotoğraf sanatçıları arasında gösteriliyor.
Arkas Sanat Merkezi’ni gördüğümde, tarihi dokusu kadar sergi için hazırlanmış altyapısının çok yüksek nitelikte olduğunu fark ettim. Tüm bu imkanları İzmirlilere sunan, sanata ve sanatçıya verdiği değeri göstermelik yapmayan, önemli sergileri bizlerle buluşturan Arkas Holding Yönetim Kurulu Başkanı Lucien Arkas’a teşekkür ederim.
Haftanın Karnesi
SINIFI GEÇENLER
* Aslında şu ara öyle sınıfı geçecek bir durum pek yaşanmıyor. Ülke olarak durmadan sınıfta kalıyoruz.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın “İmam Hatipleri terörist yetiştir-mediği için mi kapattınız?” şeklindeki sözlerine tepki veren herkesi ve manşet yapan tüm gazeteleri kutlarım.
* Bir petrol dağıtım şirketinin animasyon karakteriyle reklam filminde oynayan Ajda Pekkan, “İstanbul trafiğinde doğru düzgün araç kullanama-dığım için bütün kurtlarımı reklamda döktüm. Araba kullanmayı çok severim fakat tabii çekimler trafiğe kapalı bir alanda gerçekleştiği için rahattım” şeklinde konuşmuş. Umarım birilerinin kulağına küpe olur. Sokaklar araba ile şov yapma yeri değildir.
SINIFTA KALANLAR
* Karşıyaka Çarşısı’nda pandomim gösterisi yapan İlker Kılıçer’e, gösteri sırasında müzik setinden çaldığı müzikle gürültü yapıp çevreyi rahatsız ettiği gerekçesiyle Kabahatler Kanunu kapsamında zabıta tara-fından 82 lira para cezası kesilmiş. Dünyanın her yerinde sanat, hatta sokakta sanat yapmak destekle-nirken, bizde suç sayılması kadar abes bir durum olamaz.
* Altın Portakal Festivali’ni tükettiler! Levent Kırca, Altın Portakal’da jüri başkanı olan Hülya Avşar için “Jüri başkanlığı yapacak kültür seviyesine sahip değil” diyerek jüri üyeliğini bıraktı. Ama sessiz sedasız değil, kendini gündemin göbeğine oturtacak biçimde. Hülya Avşar da “Levent Kırca’yı sevmiyorum, sevmeyeceğim” diyerek cevap verdi. Olan Altın Portakal’a oldu! Neden işini layıkiyle ve sanatçıya yakışır üslubu ile yapan, kazandığını sanata yatıran sanatçılar dururken biz bu tarzdaki sanatçılarla festivallerimize gölge düşürüyoruz? Türkiye’de sanatı bitirme harekatı başlatıldı da bunlar ilk taaruzları mı?