Kendime bakıyorum da isyan çıkarmak en güçlü yönlerimden biri iken son yıllarda çıkarmaz oldum. Tatlı tatlı anlattığımda hâlâ olmuyorsa savaşçı tarafımla mücadeleye girerdim eskiden. Bunun adına olgunlaşmak mı deniyor, başka bir şey mi bilmiyorum ama şimdilerde içimdeki savaşçıyı ortaya çıkarmak yerine hikâyelerle, metaforlarla anlatmaya çalışıyorum derdimi. İşe yarıyor mu derseniz? Evet, işe yarıyor.
İşe yaramadığında ise zorlamıyorum artık, olmuyorsa öylece bırakıyorum. Zamanı değilmiş demek ki, hazır değillermiş demek ki diyorum bazen içimden. Ya da benim tetiklememle değil, başka bir vesile ile olacak belki de diyorum ve akışa bırakıyorum.
Bu satırları yazarken bir kez daha fark ediyorum ki, ben epeyce değişmişim. Ve daha almam gereken de çok yol var...
Nereden çıktı şimdi değiştiğini ve savaşmak yerine hikâyeleri kullanmayı seçtiğini yazmak diyenleriniz çıkabilir aranızdan. Değişimin kaçınılmaz olduğunu anlattığım, yönetici koçluğu ve yönetim danışmanlığı yaptığım bir proje sonrasında aldığım güzel bir e-posta yazdırıyor bana bu satırları. Mesajın son satırları “İyi ki Corona’dan önce bizi zorlamışsın, o hikâyeyi anlatmışsın ve Aklını Kullan, Aksini Düşün demişsin” diye bitiyordu çünkü.
Kim bilir belki birilerine ilham olur, farkındalık kazandırır diye de paylaşmak istiyorum.
İnsanlar, genelde değişime direnir
2 yıl önce bu zamanlardı, danışmanlık verdiğim bir şirketin yönetim kurulu karşısında ter dökmekteydim. Şirketlerini yoktan var etmiş, başarı öyküleri ile dolu hayatları olan, yaş almış yöneticilerine bundan sonrası için farklı bir şeyler yapmaları gerektiği konusunda verdiğim ikna mücadelemde kaybetmenin son perdesini oynuyordum. Değişimin hayatın karşı konulamaz kuralı olduğunu anlatmaya çalışıyordum. Israrla değişime direnç gösteriyorlardı.
“Doğaya bakın, içinde barındırdığı milyonlarca tür canlıyla birlikte her an, durmaksızın değişiyor. Doğadaki canlıların hepsi, ırksal devamlılıklarını, hayatiyetlerini değişebilme yeteneklerine borçludurlar. Değişime direnen canlılar elenir, uyum gösterenlerin soyları devam eder. Doğanın kanunu böyledir. Toplumsal değişim kuralları da doğa kurallarıyla aynıdır. Hayat bizi sürekli değişime zorlar. Biz istesek de istemesek de içinde bulunduğumuz koşullar, çevre, ortam, ilişkilerimiz, konumumuz değişir. İnsanların ve toplumların varlıklarını sürdürmeleri, değişimi anlamaları ve kendilerini değişen koşullara uyarlayabilme-lerine bağlıdır. İnsanın değişen koşullara uyum göstermesi bir zorunluluktur” türünden tonlarca laf etsem de işe yaramıyordu.
Onları bu güne getiren şeyin aynısını yapmaya devam ederek, değişen dünya düzeninde başarılarını devam ettirebileceklerine, mevcudiyetlerini sürdürebileceklerine inanıyorlardı. Alınan iş sonuçları, bunun aksini gösteriyor ve piyasayı altüst eden yeni rakipleri sürekli ivme kazanıyorken bile kendilerini kandırmakla kalmıyor, biz danışmanlarına dahi aynen devam etmeleri gerektiği yönünde nutuklar atıyorlardı. Aslında yaptıkları, değişime direnç göstermekten ibaretti.
O anda aklıma Paul Arden’in ‘Aklını Kullan, Aksini Düşün’ kitabında okuduğum bir hikâye geldi. Değişim konusuna en çok direnç gösteren yöneticilerden birinin de eski bir sporcu olduğunu bildiğim için bu hikâyeyi anlatmanın tam sırası diye düşündüm. İşte ne olduysa o andan sonra oldu. Değişime direnç böylelikle kırıldı.
İşte o hikâye...
Fosbury’den dönüm noktası atlayış
1968’deki Meksika Olimpiyat Oyunları’na kadar bütün yüksek atlamacılar, yüzleri çıtaya dönük, vücutları paralel şekilde çıtayı geçmeye çalıştıkları, alışılmış ‘Western Roll’ tekniğiyle yarışıyorlardı. Fakat bu durum değişmek üzereydi.
Pek tanınmamış bir atlet, çıtaya yaklaştı ve 2.24 metrelik atlayışıyla yeni dünya rekorunu belirledi.
Tek yaptığı, havalandıktan sonra tüm atletlerin aksine çıtaya yüzünü değil sırtını dönmekti. Ayaklarını yukarı çekti ve dizlerini kırarak çıtanın üstünden sırtüstü atladı.
Atletin adı, Dick Fosbury idi. Ve o günden sonra bu teknik onun adıyla anıldı. Yüksek atlamada hâlâ bu teknik (Fosbury Flop) kullanılıyor. Fosbury, insanoğlunun o güne kadar ulaşabildiği en yüksek seviyeye sıçradı. Herkesin tersine, aksini düşünerek. Bu, basit bir düşünme tekniği. Fakat buradaki teknik, bir sıçrama tekniğine dönüştü ve yüksek atlama tarihinde bir dönüm noktası oldu.