Siz, siz olun, kadınların fabrika ayarlarıyla oynamayın. Hatta mümkünse, kimsenin fabrika ayarlarıyla oynamayın.
Sadece kocalara, erkek arkadaşlara, sevgililere seslenmiyorum; herkese diyorum. El birliğiyle, adım adım ilerleyerek cinnet getiren bir dişi topluluğu yaratıyorsunuz, yaratıyoruz. Ve en kötüsü de geri dönüşü yok bu erozyonun. Öylece kalakalıyor elimizde bu kadınlar. Onlara cinnet geçirtirken, siz de kendinizden oluyorsunuz. Sonuç ortada, cümleten mutsuzuz.
Son günlerde etrafımda farklı yaş, ebat ve kariyerde, keskin sirke modunda onlarca kadın görüyorum. Kimi bakın ayrılmadık, bu koca hâlâ benim diyor. Kimi ne kadar mutluyuz pozları vermek için onlarca şekle giriyor. Kimi ihtiraslarını çocukları üzerinden gerçekleştirme peşinde, kendilerine evlatlarından duygusal koca edinmiş durumda. Kimi başarı, zenginlik, güzellik kisvesine bürünmüş, maçı öyle götürmeye çalışıyor.
Sonuçta; kimse gerçekten kendi değil, çoğu mutsuz ve neşesiz, ‘mış’ gibi yaparak hayatta kalmaya çalışıyor. Her şey aslında zoraki yapılıyor. Gülümsemelerinde kocaman yaralar var.
Daha küçücük bir kız iken başlıyor süreç. Sonra, hem baş tacı edilen hem de çifte standart uygulanan cinsel kimliğini keşfetmeye başladığın dönemlerde büyük harflerle koca bulmanın önemi anlatılmaya başlanıyor sana. Biz sana oku adam ol dedik, ama aslında birinci vazifen iyi bir koca bulmak ve iyi bir eş olmak deniyor.
Evliliğin dişi kuş tarafından yapıldığı, çocuk da yaparsın kariyer de denildiği, güzel de olmalısın hamarat da, evcil olduğun kadar sosyal olmanın da istendiği, her şeyin maksimum düzeyde talep edildiği, kocaman bir beklenti denizinde boğulmaya başlıyorsun birden. Hepsini birden yaparım, yapabilirim derken, daha ne olup bittiğini anlamadan, Tanrı’nın sana lütfettikleri doğurganlıkmış, şefkatmiş, estetikmiş vs. yok sayılarak fabrika ayarlarınla oynanmış oluyor bir kere...
Tahribat gücü yükseliyor!
Ne biçim bir koca buldum, ne süper bir hayatım var, çok da iyi bir kariyer yapıyorum, hamaratım da, çocuk da yaparım artık dediğinde, erkek kısmının biyolojik saati üretmek değil cinsellik odaklı olduğundan olsa gerek, boş ver şimdi doğurmayı gezip tozalım denilmeye başlanıyor. Zaten oku adam ol demişlerdi ve ertelemişsin biyolojik saatini, bu sefer de kocayı mutlu etmek adına bir rötar daha yapıyorsun. Hadi doğurdun diyelim, iyi bir anne olmanın yanı sıra, sana görev biçilenlerle birlikte güzellik yarışına kaldığın noktadan devam etmen bekleniyor.
Kendi ruhun için gerekli entelektüel mal varlığını gerçekte kimsenin önemsediği falan olmuyor. Hatta mümkünse evliliğe zar zor ikna edilen kocanınkinin bir tık altında olması ya da öyleymiş gibi göstermen bekleniyor. Süper kadın olman ama asla ve asla bilmiş olmaman isteniyor. “Nereye gidiyor bu ilişki?” ya da “Gel konuşalım” dediğinde köşe bucak kaçılıyor. Kurcalama güzelim sen, üzerine yüklenen görevlerini yapmaya devam et; itiraz etme, hatta düşünme ve itaat et yeter deniyor.
Sonrasında da ortaya keskin şirke kıvamında hem kendine hem küpüne hem etrafına zarar veren, tahribat gücü yüksek kadınlar çıkıyor. Sonuçtan memnun kalınmayınca da fabrika ayarlarına dön, sen eskiden nasıl da bir melektin deniyor. Yok ki insanda fabrika ayarlarına dön tuşu, insanoğlu uğradığı erozyonla anca başkalaşabiliyor.
Bırakın, kendi olsun
Tüm insanları oldukları gibi sevin. Yaşadığınız kadar bildikleriniz, o sınırlı bildiklerinizle kızlarınızın, eşlerinizin, gelinlerinizin, diğer insanların nasıl olması gerektiğine karar verip onları bir kalıba sokmayın. Herkesin kendi olmasına, doğasına uygun davranmasına izin verdiğinizde basit bir şekilde yalınlaşıyor, güzelleşiyor ve yoluna giriyor hayatlar.
Biliyorum, gelişmek ve olgunlaşmak ile erozyona uğramak arasındaki dengeyi tutturmak zor. Sizlere, tüm kombinasyonlara açık olup fabrika ayarlarınızı bozmadan yeni versiyonlar çıkarabileceğiniz günler diliyorum.