Hiristiyan’ı, Musevi’si, Müslüman’ı, açığı, kapalısı, dindarı, az dindarı, kadını, erkeği, domatesi, patlıcanı beraberce huzur içinde yaşıyoruz...
Havaların sıcak olması nedeniyle, beynimiz hafiften uyuşmuş durumda. Akdeniz ikliminin etkisi altında daha bir mutluyuz. Biraz tembeliz buda bizi kaygılardan uzak tutuyor.
Çeşme’si, Bodrum’u, Kuşadası, Foça’sı derken aklımız hep tatilde. Hafta sonu bir saatte kumsaldayız. Tatile gidemiyorsak kendimizi sahile, Kordona atıyoruz.
Öyle ne giydiğimize karışan, biraz açıkta ten gördü mü gözlerini dikip bakan falan yok. Ne giydiğin, ne düşündüğün, hangi dine mensup olduğun kimsenin umurunda değil. Bunlar için yargılanmıyor, yadırganmıyoruz... Canımızın istediğini giyip sokağa çıkabiliyoruz.
Trafik desen ne İstanbul da ki gibi çok, ne hiç yok. Her yere kısa sürede ulaşabiliyoruz
Otumuz, sebzemiz bol; kaynatıp zeytinyağı limon ilave ettik mi yemek olayını çözüyoruz. Üstelik en diyetinden!
En mühim meselemiz klima; klimasız nefes alamama tehlikesi ile karşı karşıyayız, onu da bir şekilde hallediyoruz.
Bazı şeylere istediğin yasağı koy, islemez! Tam bu kafadayız. Neysek oyuz; biraz tembel, fazlasıyla güzel, oldukça keyfine düşkün, hayata bağlı, mutlu mesut yaşayıp gidiyoruz...
Hiçbir şey yapmadan bir şey olunur mu?
Kendimi bildim bileli Mevlana’nın “Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol” sözünü duyarım. Önce bu sözün kimin için söylendiğine bakarım, birde bu sözü kimin söylediğine... Neredeyse hiç kimse olduğu gibi görünmüyor artık. Birilerinin kendini olduğundan birkaç gömlek üstün göstermek istemesi hallerine alıştık sanırım. Hafif bir abartıyı, çok da yadırgamıyoruz. Nede olsa mütevazi olanın tepesine çıkılıyor bu devirde. Birde gerçekte hiçbir şey olamayıp “kendini fasülyeden nimet sananlar” var.
Biz bu duruma alıştık ama tehlikenin ilk basamağıdır kendini bir şey sanmak. Sonralarında git gide hastalıklı bir hal alır. “Egosu boyundan büyük insanlar”, kendilerinin ne olduğuna, olamadığına bakmadan başkalarını eleştirme, küçümseme cesaretini göstermeye başlarlar. Bu da pek katlanılabilir bir şey değildir. Özdemir Asaf bu durumu “Bir Kapı Önünde” isimli kitabında yer alan bir şiirin de “Kendi bahçesinde dal olamayanın biri, Girmiş bahçeme ağaçlık taslıyor” dizeleri ile çok güzel tarif etmiştir.
Kimilerin egosu boylarından öyle büyüktür ki; gerçekliklerinden ne kadar uzak olduklarını çok kolay anlarsınız. Kimileri bu durumu sanat haline dönüştürmüştür iç yüzlerini keşfetmeniz kolay olmaz. Zaten insanları zamanla tanırsınız. Tanıyıp, tanıyamadığınızı da zamanla anlarsınız. W.Gilbert “Herkesin kendini bir şey sandığı yerde hiç kimse bir şey olamaz” der. Kendini ve yeteneklerini bilmek kadar güzeli yoktur. Bilge insan çalışmasına, bilgisiz de boş hayallerine güvenir. Bilgisiz insanlar, anlayamadıklarına taparlar.
Hiçbir şey yapmadan bir şey olmak isteyen insanlar görüyorum. Oturduğu yerden her şeye sahip olmak, hiç çalışmadan, çaba sarf etmeden bir yerlere gelmek istiyorlar. “Güzel günler sana gelmez sen onlara yürüyeceksin” der Mevlana. Hiç bir şey yapmadan bir şeye sahip olamazsınız. Hiç bir şey yapmadan sahip olduğunuz bir şeyi elinizde tutamazsınız. Hiçbir şey kendiliğinden yok olmaz; böyle olsaydı var olmazdı zaten.
Dikkat Alaçatı’yı öldürüyorlar!
İmdat çığlıklarını duymaya başladım. Henüz ölmedi ama can çekişiyor Alaçatı! Hızlı tüketmek, standartları koruyamamak, milleti kazıklayıp canından bezdirmek konusunda üzerime yok nasılsa. İşte tüm bu hatalar Alaçatı üzerinde de fazlası ile yapılıyor...
Alaçatı’yı öldürüyorlar, bizler seyrediyoruz. Cinayet işlendikten sonra katil zanlılarının peşine düşmek yerine şimdiden bir önlem alınsa diyorum. Kasabanın otantik dokusuna uygun olmayan mekanların açılmasına izin vermemek gerekiyor. Fiyat politikaları oluşturulmalı, kazıklama vakalarının yaşanmasına engel olmalıyız. Her yere inşaat izni verilmemeli. Yapılan binalar da çakma Alaçatı evi formatında olmamalı. Daha planlı ve ses getiren organizasyonlar yapılmalı. Dünya markası haline geldik, geliyoruz derken modamız geçmesin. Şu yakaladığımız ivmeyi baki kılalım. Alaçatı yavaş yavaş ölmesin.
Çeşmenin gönüllü turizm elçisi olarak bu hali benim kanıma dokunuyor. Bunun benzeri bir cinayeti zamanında Kuşadası için işledik. Aynı filmi yeniden görmek istemiyorum. Böyle durumlarda katil tek kişi değildir elbette, herkes ucundan biraz yardım eder, olan güzelim Alaçatı’mıza olur...