Birkaç gündür evde yatıyorum. Bu evrim geçirmiş grip salgını, mikrop kokteyli beni de etkisi altına aldı. Yattığım yerden kalkabilmem pek mümkün değil. Uzun uzadıya bir şeyler okumam hele ki çalışmam hiç mi hiç mümkün değil. Gazeteler, köşe yazıları, haberler, youtube videoları, sosyal medya paylaşımları ile idare ediyorum, hatta aşırı derecede bu saydığım başlıklarla yoğun günler yaşadım.
6 yaşındaki kızını evlendirilen tarikat lideri baba ve 6 yaşında bir kız çocuğu ile evlenen 29 yaşındaki sapık mürit ve buna müsaade eden bir anne olayı ile sarsıldı ortalık. Sıra dışı bir sapıklık olayı olan bu insanlık ayıbına gelen tepkileri takip ederek geçti günlerim. Tabi en çok siyasilerin duruşlarına, Diyanet’ten gelecek açıklamalara, vakıftın kendini nasıl savunacağına ve elbette yargının nasıl işlemekte olduğu ile Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın duruma nasıl el attığına odaklandım. Ben hala izlemedeyim, çünkü süreç devam ediyor ve alınacak yol, verilecek karar bu gibi durumlarda bundan sonrası için emsal teşkil edecek.
6 yaşındaki kız çocuğa yapılanlar, çocuğa yönelmiş ahlaksız, çirkin, sapkın bir eylemdir. Bunun tartışılması mümkün değilken, buna karşı sessiz de kalınamaz. O, STK senin bu okul benim istismarın nerede başlayıp nerede bittiği bilincini oluşturmaya çalışırken, bir anne, babanın kendi elleri ile 6 yaşındaki kızlarını saçını başını tarayıp istismara göndermelerini ve çocuk gelinleri yüksek sesle lanetlemek gerekir diye düşünenlerdenim. Hiçbir dini kılıf da çocukların erken yaşta evlendirilmesini meşru kılamaz. Bunu yapanlar, insanlık suçu işlemektedir.
Kız çocukları, dünyadaki tüm çocuklar hepimize, tüm insanlığa emanetler. Onları korumak ve güven içinde yaşayacakları bir dünya bırakmak hepimizin en önemli ve ahlaki, vicdani ve manevi sorumluğu. Asla ödün vermeden bu insani sorumluğumuzu yerine getirmek için elimizden geleni yapmalıyız.
Bu konuda ne yapılması lazım ne yapmamız lazım diye düşünüyorum. Gönüllüler olarak o STK senin bu okul benim istismarın nerde başlayıp nerede bittiği bilincini oluşturmaya çalışalım. Sosyal medyadan var gücümüzle haykıralım ama öncelikle devletin bu konuya ciddi bir el atması lazım. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, derhal bu olayla ilgili sürdürülebilir bir tutum almalı. Böyle davalar örtbas edilmemeli ve yargı süreci bu kadar uzamamalı. Ayrıca bu konularda yasalar tam şekli ile uygulanmalı ve insanlık suçlarına hafifletici nedenlerden indirim uygulanmamalı.
Diyanet artık bu sapıklıklarla hesaplaşmalı. İslami vakıflar ve dernekler, bu olay karşısında sesini yükseltmeli, dini sapıklıklarına alet edenler tespit edilip cezalandırılmalı ve din adamları bu konuda net bir tavır koymalıdır.
“Çocuk olmak ya da kadın olmak, şiddet görmeyi, istismara uğramayı beraberinde getirir” fikrinden de kurtulmamız lazım. Artık ‘çocuk istismarını’, ‘kadın istismarını’, ‘çocuğa şiddeti’, ‘kadına şiddeti’ değil, ‘insana yapılan istismarı’, ‘insana şiddeti’ kınayıp, konuşuyor olmalıyız…
İstismarın, şiddetin kadını, erkeği, çocuğu olmaz! Bunlar birer insanlık ayıbıdır. Sadece istismarı ve fiziksel şiddeti de onun kadar tahrip gücü olan psikolojik şiddeti de konuşuyor ve engelliyor olmamız gerekir. Çocuklara ve kadınlara yönelik en büyük şiddet unsurlarından biri de ‘duygusal şiddet’ bence! İzleri de kalıcı ve öyle kolay kolayda geçmiyor. Şiddetin bu şeklini uygulayanların ise çoğu zaman ne yaptıklarından haberleri dahi yok.