Türk Televizyon tarihinde devrim yaratan ünlü şovmen Okan Bayülgen, sezon başından beri haftada 5 gece “Kraliyet Ailesi” adını verdiği programıyla ekranlarda izleyici ile buluşuyor. Salıları “Muhallebi Kralı”, çarşambaları “Kral Çıplak”, perşembeleri “Muhabbet Kralı”, cumaları “Medya Kralı” ve cumartesileri “Disko Kralı” ile karşımıza çıkıyor. Pazar ve pazartesi geceleri ise “Kral Çıplak” pardon yani program yapmıyor.
Hal böyle olunca da, program harika da olsa insan kendini Okan Bayülgen ile evli gibi hissediyor. Düşünsenize eşinizin yüzüne bile bu kadar uzun süre bakmıyorsunuzdur ya da oturup onu bu kadar saat dinlemiyorsunuzdur.
Türk erkeğinin vazgeçilmez imajı
Birde kıyafet konusu var tabi ki, ev de giyilen çubuklu pijamanın yerini Okan’ın giydiği birbirinin aynı olan salaş kıyafetleri almış durumda. Erkekleri seksi yaptığı savunulan siyah ya da beyaz vücuda oturan tsört, kot pantolon, kirli sakal ve küpeli imajı bana artık Türk erkeğin evdeki vazgeçilmez imajı çubuklu pijama gibi geliyor. Bence erkekleri karizmatik yaptığı düşünülen bu giyim şekli onda hiçbir işe yaramıyor.
Birde Okan’a şahsen gıcık olanlar, kişiliğini çok feci eleştirenler oluyor. Ukala, sevimli, kıl, agresif bulanlar var. Evet, öyle ama adam bütün gün çalışıyor geceleri de bin bir çesit, cins cins konuk ağırlıyor. Ben bu hale gelmesini çok normal buluyorum ve anlayışla karşılıyorum.
Şahsen ben haftada 5 gece olmasa da izleyebildiğim kadar geceleri gözümü kırpmadan Okan’ı izlemeye çalışıyorum. Başkada sürekli takip ettiğim, her defasında bana yeni bir şeyler öğreten, gündem dışı ilginç konuları olan, olaylara farklı açılardan yaklaşan insanların bir arada olduğu bir program yok.
Yani Okan’ın o pespaye, bazen sinirli, agresif, bazen cıvıtık haline bayıldığımdan değil programına bayıldığım için izliyorum. Üstelik benim gibi uykusuzların baş tacı aslında. Belki de pek çok insan onun sayesinde uykusuzluğa alışmış da olabilir.
Sadece gidişatı için endişeleniyorum, bu tempoya daha ne kadar dayanır bilemiyorum. Daha önce başkalarına program yaptırmayı denedi, tutmadı. Bir proje ortaya koymadan önce biraz dinlenmesinde fayda var diye düşünüyorum.
Kendisine gelince haftada 5 gün program yapmasının sebebini şöyle açıklıyor: “Televizyon artık bizim uzağımızda duran bir mobilya olmaktan çıktı. Bir sosyal medya aygıtı. Her türlü teknolojik olanakla izlemek mümkün. Bir twitter, bir facebook’la eşdeğerde” diyor.
Onu eleştirene ise “İnsanlar önce antipati duydular, sonra bana inanmaya başladılar. Çocuklar arkadaşlarına, onlar annelerine babalarına karşı savundu beni... Nietzsche “Bütün harikalar ürpertici kılıklara bürünmeli,ancak bu şekilde insanların kalplerinde bir yer edinebilirler” der. Çünkü sempatik ve aptal bir şey, sempatik ve aptal bir şey olarak hayatımızdan gelip geçer. Ancak uğruna çaba harcadığımız, önce korktuğumuz,direndiğimiz sonra kabul ettiğimiz bir şey kalbimize yerleşir ve ondan kolay kolay vazgeçmeyiz” diyor. Eee haklıda...
Haftada 5 gece, bu agresif adam, izlemeye devam.
Gerçek ile gerçek olmayan...
Işık hızından bile hızlı yayılıyor bazı haberler. Özellikle kötü bir haberse, dedikodu, söylenti ya da spekülasyon ise...
Haberin çıkış kaynağı meçhul ama tamda havalar güzelleşmeye, gönül yayları gevşemeye, sınavlar bitmeye başlamışken, gezme tozma mevsimi geliyorken bunu sizlerle paylaşmadan edemedim.
Sanal alem de başlayan, sonra gazetelere hatta bazı televizyonlara bile sıçrayan ,gerçek olup olmadığını öğrenemediğim söylenti ise söyle; “Otoyollarda OGS gişelerinden geçiş hızı 30 km/h tir. Bu sınırlama bugüne kadar uygulanmıyordu. Ancak 01 Nisan 2012 tarihinden itibaren OGS gişelerinden 30 km/h ten daha hızlı geçilirse OGS okumayacak ve kaçak geçiş gibi işlem uygulanacaktır. Bu geçiş ise OGS’den tahsil edilmeyecek olup aşırı hız cezası kesilecektir.”
Bu konuyla ilgili yapılmış resmi bir açıklama yok. Bunun yanı sıra sosyal medya, internet medyası hatta bazı televizyonlar haber yaparken bunun doğru olmadığını söyleyen bir resmi açıklama da yok.
Yasanın uygulanmaya başlanacağını tarih de çok ilginç “1 Nisan”! Bir işgüzar şaka yapayım dediyse de biraz ileri gitmiş. Şakanın da bir dozu olmalı. Dedikodu ya da uydurma haber, basit ruhlu insanların eğlencesidir zaten.
Umuyorum ki 1 Nisan şakası olsun. Eğer değilse Marmara çırası gibi yanarız; OGS gişelerinde durum çarpışan otolara döner. İstanbul da yaşayanlar için köprü trafiği daha da çekilmez bir hal alır.