Bazen, aklımızın başımıza gelmesi için sert bir tokat gerekir, o tokat can yakar ama canımızın daha çok yanmasına da engel olur. Bazılarına da sert bir tokat atılınca diğer yanağını uzatır.
Hangisi olmak isterseniz? Tokatla aklı başına gelen mi, yoksa ikincisi için bekleyen mi?
Ülke olarak zor günler geçiriyoruz. Üst üste farklı alanlarda tokat yiyoruz. TERÖR, DEPREM derken talihsiz bir kararla CUMHURİYET BAYRAMI’MIZI kutlamıyoruz.
Ne teröre dur diyebilmişiz, ne de yaşadığımız tüm acı tecrübelere rağmen depreme hazırlıklı olabilmişiz.
“Geçmiş”, aslında “Geçememiş.”
Parası ve imkanları olup da doğal afetleri, terörü önlemek için sınırdaki askeri birliklere para harcamayan, deprem vergilerini doğru kullanmayan dolayısı ile çözüm bulamayan tek ülkeyiz. İnsan canı bu kadar ucuz ve değersiz olamaz, olmamalı.
Şimdi de kalkıp yas tutmak için kendi kuruluş gününü anmayan bir ülke oluyoruz. Aklım almıyor! Baksa bir şey yapmayı bilmeyip yas tutmayı biliyoruz! Dünyada bunun başka bir örneği de yok, olamaz da zaten.
Şehitlerimiz ve deprem gerekçe gösterilerek 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı Törenleri iptal edildi.
İlk duyduğumda “Cumhuriyet Bayramı nasıl kutlanmaz? Bu bir şaka olmalı” diye düşündüm. Meğerse gerçekmiş.
29 Ekim Cumhuriyet Bayramı, TBMM’nin 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet rejimini ilan etmesi anısına her yıl 29 Ekim de kutlanan bir milli bayramdır.
Cumhuriyet Bayramı bir eğlence değildir. Bu nedenle Cumhuriyet Bayramı törenleri, deprem ve terör dahil hiçbir nedenle iptal edilmemelidir.
Günün birinde “Cumhuriyet Bayramı’mıza sahip çıkalım” seslerini duyacağım hiç aklıma gelmezdi. “Tepkisizlik bir kitle imha silahıdır.”
Neyse ki kendi şehrim İzmir başta olmak üzere ülken her yerinden “Cumhuriyet Bayramı kutlamalarının iptali kabul edilemez” sesleri yükseldi.
Optimist olarak doğdum ama bu ülkede yaşadığım için pesimist olarak öleceğim sanırım. Cumhuriyet Bayramımız kutlu olsun.
Atatürk der ki:
“Cumhuriyetimiz öyle zannolunduğu gibi zayıf değildir. Cumhuriyet bedava da kazanılmış değildir. Bunu elde etmek için kan döktük. Her tarafta kırmızı kanımızı akıttık. İcabında müesseselerimizi müdafaa için lazım olanı yapmağa hazırız.”
Sosyal adaletimiz yok
Bilim adamları ya da dünyaca ünlü istatistik ve analiz şirketleri durmadan araştırma yaparlar ve hep bir yargıya varırlar. Aklınıza gelebilecek her konuda bir araştırma muhakkak yapılmış ya da yapılmaktadır. Bu araştırmalardan bizler ülke olarak da nasibimizi alırız.
Bilim adamları neden sürekli her konuda araştırma yapmaya gerek duyuyor derseniz; “İnanmak ve görmek” genellikle ikisi de yanlıştır, bu yüzden diyebilirim. Her zaman “Verileri toplamak” ve “nedenleri yeniden incelemek” gerekir.
Bu sefer Berlin merkezli Bertelsmann Vakfı, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı’nın (OECD) son verilerini kullanarak dünyanın en zengin 31 ülkesinde “sosyal adaleti” hesaplamış. Hak ettiğimiz yeri alıp Türkiye olarak adil gelir dağılımı bakımından sonuncu olmuşuz. Hiç şaşırmadım. Hatta sonuncu olduğumuza sevindim bile. Belki bu durum birilerini rahatsız eder ve çok daha ağır bedeller ödemeden önlemler alınmaya başlanır.
Bizi sonuncu yapan ne derseniz? Gayri Safi Milli Hasıla’mızın sadece yüzde 0.02’sini erken yaşlardaki çocuk eğitimine harcanıyor olması ve genç nüfus işsizlik oranımızın yüzde 25 gibi yüksek çıkması nedeniyle sonucu olmuşuz. Ayrıca “özellikle gelir dağılımında yüksek oranda adaletsizlik” bakımından da öne çıkan ülke konumundayız. ABD, Yunanistan ve Meksika da kötü performans sergileyen ülkeler arasında ama en kötü durumdaki ülke biziz.
Üst sıralarda yer alan ülkeler ise ağırlıklı olarak yoksulluk ve işssizliğe karşı mücadele veren ve eşitlikçi eğitim sistemini benimseyen ülkeler olmuş.
Görünen köy kılavuz istemez. Her şey orta da. Neyi yanlış yaptığımızda, neyi düzeltirsek adaletli bir ülke olacağımızda...