Endişe çağında yaşıyoruz! Bugüne kadar yaşanmış çağlardan niteliksel olarak farklı olan, bambaşka bir çağa girmiş bulunuyoruz.
Ekonomik ve sosyal durumu, eğitim düzeyi ve yaşı kaç olursa olsun, herkes endişeler ağına düşmüş, bunlardan kurtulmaya çalıştıkça bir yenisi ile karşılaşıyor.
Eskilere bakıyorum, çok da uzaklara değil dedelerimizin zamanına; tüm o savaşlara ve imkansızlıklara rağmen, dünyada hala her şeyin yolunda olduğu ya da yoluna gireceği düşüncesinin huzur veren güvencesi altında yaşıyormuş insanoğlu. Şimdi ise bu güvenceden eser yok!
İç huzur, yerini endişelere, umutsuzluğa, amaçsızca yaşamaya bırakmış durumda. Kendi kaderleri üzerindeki kontrollerini kaybettiklerini hissedip, yarınlarını belirleyecek olayları endişe içinde bekleyerek amaçsızca oradan oraya sürüklenen bireylerle çevrili etrafımız. İyimserlik desen alay konusu, Polyana’cılık sadece masallarda kaldı. Oysa ümit olmadan yaşamak, yaşamaktan vazgeçmek demek değil midir ?
Süreklilik hali
Herkes hayatının bir döneminde endişeli zamanlar geçirebilir. Ara sıra endişe duymak son derece normal bir durumdur. Ancak bu endişe hali sürekli bir hal aldı mı tehlike çanları çalıyor demektir. Bu hastalıklı ruh halinden kurtulmanın yolu da amaçsızca yaşamak ve gamsızlık değildir. İnsan daima başına gelen felaketleri sayar, sevinçleri değil. Eğer sevinçlerini saysaydı, dünyanın kendisine yeterince mutluluk sunmuş olduğunu anlardı belki de. Başına gelen felaketleri yok saymak da mantıklı ve doğru düşünen insanın yapacağı şey değil elbette.
Bir de şu üzerimizdeki bitmek bilmeyen sosyal baskı mevzusu var, endişelerimize endişe katan. Sürekli bir ekonomik, politik kriz gündemimiz ve her kesin kendi işine geldiği gibi değerlendirdiği ahlak kurallarımız. Aslında tüm bu baskılara rağmen hepimiz özgürüz. Seçimlerimizi yapmak da, değerlerimizi ve inançlarımızı belirlemekte bizim inisiyatifimizde. Hiç kimsenin size endişe aşılamasına, kendisinin yapamayacağı bir şeyi sizin de yapamayacağınızı söylemesine izin vermeyin. Kırın endişe duvarlarınızı, kendi hayatınızın mimari olun. Bunu yapmanın tek yolu da kişisel gelişim.
“Bir yazarın piyanistle buluşması”
İzmirliler, iki yıldır birçok celebrity ismi kentimize getiren Art 10 Fikir Atölyeleri’nin, 3. yılındaki etkinlikler kapsamında “bir yazarın piyanistle buluşması”na tanıklık etme şansı bulacaklar. Kitaplarını severek okuduğumuz, TV programlarını hayranlıkla izlediğimiz ünlü yazar Kürşat Başar ile dünyanın sayılı sahnelerinde çalan piyanist Burçin Büke, 13 Aralık’ta On-Art İletişim Danışmanlığı bünyesinde gerçekleştirilen organizasyon ile İzmir’in en yeni ve en seçkin konsept oteli Key Hotel’de bir araya geliyor. Bu kez diğerlerinden farklı olarak Kürşat Başar’ın hem söyleşisini, hem de konuşturduğu saksafonuyla üstelik kendisine piyanoda Burçin Büke eşlik ederken dinleme şansı bulacaksınız. Sınırlı sayıda katılımcı ile gerçekleştirilecek buluşmayı kaçırmamanızı öneririm. 13 Aralık Salı akşamı saat 19.00’da, Key Hotel’de. Kayıt için: 0232 421 44 40 ve atolye@on-art.net