Dün, yani 5 Aralık, Dünya Gönüllüler Günü idi. Gönüllülerin daha iyi bir gelecek için Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’na ulaşma yolunda sarf ettikleri çabaları görünür kılmak amacıyla kutlanan bugünü çok anlamlı buluyorum. Ve gerçek gönüllülerin Dünya Gönüllüler Günü’nü kutluyorum. Katlanarak çoğalsınlar ve dünyayı yaşanabilir bir yer yapmaya devam etsinler istiyorum.
Neden gerçek dediğime gelecek olursam, bunu göstermelik yapanların, egolarının tatmini ya da bir kariyer basamağı olarak yapanların değil, gerçekten kalpten yapanların çoğalmasını istediğim için yazdım. Çünkü, buna çok ihtiyacımız var, asıl ihtiyacımız olan bu diyelim.
Bugünkü köşe yazıma yumurta ve yoğurtçu hikâyelerinden oluşan alıntılar ve bir de Einstein hikâyesi ile devam etmek istiyorum.
Adamın biri yolda giderken yaşlı bir adamın yumurta sattığını görür ve ona,
- “Yumurtaları ne kadara satıyorsun?” diye sorar.
Yaşlı adam,
- “Tanesi 1 lira beyefendi” deyince,
- “5 liraya 8 yumurta alacağım, yoksa gideceğim” der.
Yaşlı satıcı, şöyle cevap verir:
- “Gel, istediğin fiyata al. Belki de bu iyi bir başlangıç olur, çünkü bugün tek bir yumurta bile satamadım .”
Yumurtaları alır ve kazandığını (!) hissederek çekip gider.
Süslü arabasına biner ve arkadaşıyla lüks bir restorana gider.
Orada, o ve arkadaşı, istedikleri her şeyi sipariş ederler.
Birazını yerler ve sipariş ettikleri birçok şeyi de yemeden bırakırlar.
Sonra hesabı isterler.
Fatura, ona 250 TL’ye mal olur.
300 TL verir ve üstü kalsın der!
Şimdi bu hikâyeyi koyun bir tarafa, bir de “yoğurtçu” hikâyesine geçelim.
Bir zamanlar, havanın aşırı soğuk olduğu bir günde, temiz kalpli bir zat dışarıyı seyrediyormuş. Yoğurtçunun sesini duyup hanımına “Kap getir, yoğurt alayım” der. Hanım, “Yoğurt var, ihtiyacımız yok” deyince, muhterem de “Bizim ihtiyacımız yok ama yoğurtçunun ihtiyacı var ki, bu soğukta sokaktan üçüncü geçişi...” der.
İki farklı yaklaşım türü görüyoruz bu alıntılarda... Biri gerçekten emek sarf eden, bir şeyler yapabilmek için çabalayan insanlara, acıma hissi olmadan ve karşısındakinin yerine kendisini koyarak, onurlarını kırmadan yapılan yardıma örnek. Diğerinde ise bir yandan bolluk içinde rahatça harcarken ihtiyaçlarını fakir insanlardan ucuz bir fiyata almayı maharet sanan bir zihniyete örnek. Bu ve benzeri örnekleri yardımlaşma söz konusu olduğunda ya da başka başlıklarda çokça yaşayanlarınız vardır. İşte ne geliyorsa başımıza bu ucuz zihniyetten geliyor. Yardım yaparken de gönüllülük yaparken de, birlikte çalışırken de...
Şimdi Einstein’a gelelim. Güzel bitirelim köşe yazımızı. Einstein, 1922 yılında Nobel Fizik Ödülü’nü kazandığı kendisine henüz bildirildiğinde ders vermek ve akademik görüşmelerde bulunmak için Japonya’da bulunuyor. Tokyo’da kalan Einstein, bir garsona hizmeti karşılığında bahşiş vermek istiyor.
Ancak, Einstein’ın bilmediği bir şey var; Japonya’da bahşiş bırakmak, aldığınız hizmetten memnun olmadığınız anlamına gelebiliyor. Diğer bir deyişle, bahşiş bıraktığınızda Japonlar bunu hakaret olarak algılıyorlar. Dolayısıyla, Einstein’ın para vermek istediği Japon garson bu bahşişi kabul etmiyor. Einstein da olsan, Japonya’da bahşişin geçmiyor.
Bu durum karşısında Einstein ne yapıyor dersiniz? Garsona bahşişini para olarak veremeyince kendi el yazısıyla Almanca olarak kaleme aldığı iki adet not bırakıyor. Ondan bu notları saklamasını istiyor ve gelecekte çok değerli olabileceklerinin altını çiziyor.
Peki , Einstein’ın ‘Mutluluğun Formülü’nü açıkladığı bu 99 yıllık notlarda ne yazıyor dersiniz?
Notların ilkinde “Sakin ve mütevazı bir yaşam, başarı peşinde koşmanın neden olduğu daimi huzursuzluktan çok daha fazla mutluluk getirir” yazıyor. Diğerinde ise “İstek varsa mutlaka bir yol da vardır” sözleri yazıyor.
Aradan yıllar geçiyor ve Japon garsonun bir akrabası tarafından bu notlar açık artırmada satışa çıkarılıyor ve rekor bir fiyata satılıyorlar. İlk not 1,56 milyon dolara satılırken, “İstek varsa mutlaka bir yol da vardır” yazılı ikinci not ise 240 bin dolara alıcı buluyor. İşte, 99 yıl önce Einstein’ın verdiği en değerli bahşişin, yani mutluluğun tarifinin bedeli bu.
Bugün kendi kendime düşündüm Einstein yaşasaydı gönüllü olmayı nasıl formülize ederdi ve anlatırdı diye. Keşke yaşasaydı da yazsaydı. Belki yazmıştır bile, bir gün o da bir yerlerden çıkar.
Asıl derdi gerçekten yardım, dünyayı daha yaşanır bir yer yapmak ve daha iyi bir gelecek olan, gönlü güzel tüm gönüllülerin ‘Dünya Gönüllüler Günü’ kutlu olsun.