Sezin Sivri

Sezin Sivri

Tüm Yazıları


Doğru okudunuz ‘Desperate HouseWives’ değil “Desperate HouseMan”! Sayıları git gide artan, gizliden gizliye mutsuzluklarını kendi içlerinde yaşayan, asla göstermeyen Desperate HouseMan’ler var artık. House’nu atıp, “Desperate Man’ler de diyebilirsiniz...
2004 yılında vizyona giren, ABD’de reyting rekorları kıran dizi ile yeni bir terim kazanmış olduk; “Desperate HouseWives”! Aynı banliyöde oturan, birbirlerine ve aslında kendilerine ne kadar mutlu oldukları yolunda oyunlar oynayan umutsuz ev kadınlarının hikayelerinin anlatıldığı bu dizi bizlere, her ne kadar biraz abartılmış olsa da ister ev hanımı olsun ister çalışan kadın fark etmiyor etrafımızdaki mutsuz kadın portrelerinin aynasını tutuyordu.
Gülerek izledik, kıyafetleri, ayakkabıları, çantaları konuştuk içinde yatan trajikomik durumu çaktırmamaya çalıştık. “Desperate HouseWives” hayatımızın bir gerçeği idi. Daha sonra “Umutsuz Ev Kadınları” ismi ile yerli versiyonu yayınlanmaya başladı. Bence buna hiç gerek yoktu. Zaten izlediğimiz pek çok yerli dizi Türk kadının içinde bulunduğu çaresizlik üzerine kurulu değil mi? Adını Feriha Koydum, Bizim Yenge, Fatmagül’ün Suçu Ne?, Hayat Devam Ediyor, Öyle Bir Geçer Zaman Ki vs vs...
Erkek acı çeker kadının ruhu duymaz.
Metropol insanı olmanın bir sonucu mudur mutsuz, umutsuz olmak bilemiyorum. Her daim kafası karışık ve şunu yapmam lazım, bunu yapacağım diyerek bir ömür geçirmek. Hedefsiz yaşayıp önüne gelen her fırsatı değerlendirerek bir yer edinmeye çalışmak. Hem fiziksel hem de ruhsal olarak kendini yorup durmak ama bir arpa boyu yol alamamak. Buna olan inancım git gide artıyor artık; Metropol insanın en büyük sorunu bu “Desperate” mod.
Mod “Desperate” olunca dışa vuruş şekli kadında ve erkekte farklılıklar gösteriyor. Kadın beyni daha duygusal erkek beyni ise daha akılcı. O nedenle ilk duygusal tepki, isyan kadınlardan geliyor.
Erkekler de acı çekiyor ama biz kadınların ruhu duymuyor. Erkekler içinde bulundukları ruh halini ne eşleri, sevgileri ile ne de arkadaşları ile paylaşıyorlar. İster düşük sosyoekonomik düzeyde olsun isterse yüksek sosyoekonomik konumda, ister genç olsun isterse orta yaşlı metropol erkekleri çok fena “Desperate HouseMan” modundalar.
Büyük hayalleri var, bunları gerçekleştirmek için çalışmak çabalamak istemiyorlar. Hayallerini gerçekleştirmiş olup, işini gücünü yoluna koymuş olanlar ise gene mutsuz, gene tatminsiz gene umutsuz. Çoğu hayatta bulamadığı adrenalini, mutluluğu başka kadınlarda arıyorlar. Ama ne çare...
Erkekler farklı kadınlara yaşanacak kısa ilişkilerin bağımlısı kadınlar ise aşk bağımlısı olmuşlar. Yaş, cinsiyet, statü farkı demeden bu durum hem erkekleri hem de kadınları tutsağı haline getirmiş. Sadece bu bağımlılık bulunulan toplumsal yapıya göre farklı tutumlar halinde ortaya çıkıyor. Kimler gelip, kimler geçse de, ne kadın ne erkek mutlu olamıyor. Kadın bunu anlatıyor, erkekse susuyor.
Dansöz dünya, Nesrin Topkapı’dan daha iyi kıvırıyor. “Desperate Man”ların sayısı da git gide artıyor.
Doğada bile genetik mutasyon var, değişmek zorundayız. Değişimden kastım yaşayış şekillerimizin, ekonomik durumlarımızın değişmesi değil. Değişimi kendinizde yaratmadığınız sürece hayatınız, yaşadıklarınız değişmiş pek bir önemi yok.

Haberin Devamı

Dört Dörtlük
Eğitim sisteminin esnekleştirilerek kademeli sisteme geçilmesi ve zorunlu eğitimin aşamalı olarak 4+12 yıla çıkarılması ile ilgili başlayan tartışmalar hararetle devam ediyor.
Geliştirilen yeni tasarının Türkiye’nin özel şartları açısından riskler taşımasının yanı sıra beraberinde eğitimde öteden beri özlenen eşitlikçi ruhu ve mesleki uzmanlaşmayı da getirebilecek olduğu kanısındayım. Ayrıca yeni sistemin bazı yönlerinin hemen hemen tüm Avrupa ülkelerinde benzer şekilde uygulanıyor olması da içimi rahatlatan bir gerçek. Bu konuyu oldu-bittiye getirmeden doğrusunun bilimsel ve teknik metodlarla bulunması, bu sistemin biraz daha bilim adamları ve eğitimciler tarafından tartışılması gerektiği kansındayım. Dört Dörtlük bir sistemi yapboz tahtası gibi deneme yanılma yoluyla bulmaya çalışmamalıyız.