Sezin Sivri

Sezin Sivri

Tüm Yazıları

Hayat nasıl da giderek zorlaşıyor değil mi? Seçeneklerimiz, buna bağlı olarak yakamızı bırakmayan olasılıklarımız, bu olasılıkların içinde karar vermemiz gereken konular ve bunun sonucunda da yetişmemiz/yetmemiz beklenen şeylerin sayısı git gide artıyor... Hayat yaşam süremize sığdıramayacağımız çeşitlilikler sunuyor. Günlük kararlarımız her geçen gün karmaşık hale geliyor. Bu durum karşısında bizler ne yapıyoruz? Ne yardan, ne de serden vazgeçerim misali seçeneklerimiz arttıkça her birine aynı anda sahip olmaya çalışıyoruz, hepsine yetişmeye... Aman kaçırdığımız bir şey olmasın, eksik kalmayalım derken “çok” şey yapıp, “hiç” tatmin olmadan yaşıyoruz. “Daha fazla kazan, daha fazla harca” ilkesine dayalı statü endişesinin de tatmin duygumuzda açtığı yaralar bizi mutsuz ediyor. Eskiden böyle miydi? Az seçenekle, yaptığımız şeylerden büyük mutluluklar duyardık. 3 restoran vardı, sırayla onlara giderdik. Şurası açılmış, oradaki bilmem ne soslu yemeği denemeliyim derdimiz yoktu. İlişkiler daha sağlıklı ve uzun solukluydu. Eş dost bize uygun adayları seçerdi, zaten bizi ve ailemizi tanıyanlar tarafından ön elemeden geçirilmiş olan adaylar ile okul, mahalle, iş arkadaşlarımız arasından karar vermekti bize düşen. Kendin gibilerin arasından sana uygun adayların üzerinde yoğunlaşırdın. Daha isabetli, daha özenli seçimler yapılırdı. Evliliklerde çelişkiler ya da kolay vazgeçişler yaşanmazdı. Çiftler hayata dair planlarını, hedeflerini, aile bütçelerini belirler, çocuk yaparlardı. Çocuklar hangi okula gidecek, o okulun spor salonunda kapalı yüzme havuzu varmış diğerinde piyano dersi veriliyormuş gibi şeylerle uğraşılmıyordu. İmkanı ve hevesi olan özel okula diğerleri ise evlerine en yakın devlet okuluna gönderiyordu çocuklarını. Çocukların gideceği okullar en fazla 2-3 alternatif arasından seçilirdi, veliler okul seçimi için böyle helak olmazdı. Artık üniversiteler hatta liseler bile birer “entellektüel alışveriş merkezlerine dönüştü”! Öğrenciler alışveriş merkezine ya da tatile gitmekle okula gitmek arasında fark göremeyecek biçimde gündelik hayatın geçici satın alma mutluluğuna kapılmış durumdalar. Veliler ise bu durumu sosyalleşme ayarında, alışveriş modunda yaşıyorlar. Seçeneklerimizin çoğalması kötümü peki? Elbette değil. Alternatiflerimizin oluyor olması bizi özgürleştiren bir unsur. Sadece seçme hakkının elimizde olması ve önümüze serili onca seçeneğin bulunması bizi zaman zaman mutsuz edebiliyor. Her konuda tüketileni sadeleştirmek yerine çoğaltmaya yöneliyoruz, ta ki bizler tüm bunların içinde boğulana kadar. Özgürlük patlaması yani seçeneklerde ki bolluk, içerik olarak tatmin edici olmayan bir başka çeşit yokluğu getirebiliyor. Seçimlerimizden doğacak sorumluluklar her zaman bize aittir. Pek çok alternatifin arasından kendi seçimlerimizi kendimiz yapma özgürlüğünü isterken bu çok seçenekliliğin bizi mutsuz etmemesini istiyoruz.

Peki ne yapmalı? Seçenek bolluğunun getirdiği tehlikelere kendimizi kaptırmamalıyız. Kötü ve iyi kararlar arasındaki denge kontrolü eylemlerimizden tamamen vazgeçerek sağlanamayacağı gibi daha fazla tüketimin beraberinde getirdiği sahte ve geçici mutluluk ile de elde edilemez. Bunun içinde yapmamız gereken seçim özgürlüğümüze gönüllü olarak belirli sınırlamalar getirmek. Seçenekleri elemek, stresi ve kaygıyı yoğunluğumuzu büyük oranda azaltabilir. En iyiyi aramaktansa “yeterince iyiyi” aramakla işe başlayabiliriz. Bu seçimleri yaparken sebeplerimizi hesaba katmak ve birçok alanda yaptığımız seçimlerin her biri için bir sebep düşünmek, vazgeçtiklerimize geri dönmemek gerekiyor.Sizinde kafanız karıştı ise eğer; seçenekleri makul bir sayı ile sınırlandırmanız, önemli seçeneklere odaklanıp diğerlerini görmezden gelme disiplinini edinmeniz için pratik çözümleri bulacağınız bir kitap önerim olacak. Barry Schwartz’ın “The Paradox of Choice” yani “Bolluk Paradoksu” isimli kitabını okuyun derim. “Susuz yaz” ne ise “bir ya da birkaç uğraşı olmayan” bende oyum! İnsan her zaman bildiklerini yapamıyor/ uygulayamıyor.

Haberin Devamı

Babalar gününü kutluyorum

Haberin Devamı

Kaç yaşında olursam olayım hep babamın kızı olarak kalacağım. Nede olsa; bir kadının ilk ve en büyük aşkı babasıdır. Babalar kızlarına, kızları da babalarına hayrandır. Ve babalar hep haklı çıkar değil mi? Babalarımızı sevmek, onlara hayran olmak için sebeplerimiz hiç bitmez sanırım. Başta kendi babam olmak üzere tüm babaların babalar gününü kutluyorum.