Henüz alışamadım bu dizi izleme olayına. Çok uzunlar ve seçenek çok.
Hangi birini izleyeceğim. O kadar saat TV karşısında oturup tek bir şeye konsantre olmam imkansız. Birlikte izlediğim insanları da sorduğum sorularla deli ediyorum.
Ama kendimi zorluyorum, benim de kaçırmadığım dizilerim olacak artık. Neden mi?
Konuşulanları anlamak için. İşte ya da özel hayatınızda hiç fark etmez, yapılan sohbetlerin çoğunda konu bir şekilde dizilerden birine geliveriyor. Kıvanç’ın fırını pardon kasları, Fatmagül’ün olmayan suçu, Adını Feriha Koymuşlar vs vs.
Ben de dizilerden bihaber olduğum için bir anda sohbete yabancılaşıyorum. Kısacası olmuyor böyle.
Üstelik dizileri izlemiyorsanız gündeme de uzak kalıyorsunuz. Gündem Televizyon denen sihirli kutudaki tüm gecenizi kaplayan dizilerden oluşuyor çünkü.
Benim bildiğim, eskiden konuşacak çok fazla şeyi olmayanlar konuyu futbol ve siyasete getirir, durumu idare ederdi. Memleketi kurtarma sevdası ve yeşil saha tutkusu, sosyalleşebilmek için yeterliydi. Şimdi kadın erkek fark etmiyor, diziler konuşuluyor.
Tam ben bu dizi bilmecelerini çözmeye çalışırken... Hepsine yetişmek mümkün değil, nereden başlasam, hangisini izlesem derken, internette karşıma bir test çıktı.
“Bir dizinin nesi olurdunuz?” diyor test. O an anladım ki ben dizilere çok geç kalmışım.
Sonbahar ile gelen değişim
Garip bir mevsim bu sonbahar. Adına bile bakacak olursanız “Son” kelimesi ile başlıyor. İçinde bir hüzün var ama aynı zamanda sonla gelen başlangıcı da beraberinde taşıyor.
Sonbaharla tatil modundan çıkılıp zaten insan doğasına aykırı olan çalışma moduna geçilmeye çabalanıyor. Bu mevsimsel geçiş insanda bir değişim isteği uyandırıyor. Kimisi vitrinlerin yenilenmesinin de etkisiyle imajını yenilemekle uğraşırken, kimisi yeni kararlar verip yeni başlangıçlara koyuluyor.
Şu ara vitrinlerin cazibesine kapılıp alışverişle değişimi yakalamaya çalışanlara takılıyor gözüme. Bazıları ne alsa, ne kadar para harcasa istediği imajı yaratamıyor.
İmaj ya da stil, bunun adına ne derseniz deyin, sadece üzerinizdeki giysiyle kendinizi ifade edebileceğiniz bir olgu değildir. Bir kıyafeti taşımak, bütünüyle o insanın duruşu ile anlam kazanır. Kıyafeti bilgi ve görgünüzle de taşırsınız. Stiliniz aslında giydikleriniz, saçınız, aksesuvarlarınız, bilginiz, görgünüz, konuşma biçiminiz, beden diliniz ve ses tonunuzla bırakacağınız etkidir. İşte bu yüzden bazıları ne kadar alışveriş yapsa da istediği değişimi yaratamıyor.
Aslına bakacak olursanız kendini ya da hayatını bir şekilde yenilemeyi, değiştirmeyi deneyip başaramayanlara değil de, yalnızca denemeye bile kalkışamayanları yargılamak gerekiyor. Korkusuz dünyaya gelip, korkularla büyütülüyoruz. Önyargılarla hayatımıza devam edip pişmanlıklarımızla, yapamadıklarımıza hayıflanarak ölüyoruz. Bazılarımız ise kendini bu akışa bırakmayıp hayatı daha anlamlı kılmak için değişim çabası içine giriyor.
Değişim süreci yaşayan için sancılı bir durum olsa da başarılı yaratıların çoğu zaman ıstıraplı olduğu bir gerçektir. Hayatta, mücadelenin yarısı kendinizi içinden görmeyi seçtiğiniz mercekle ilgilidir. Yaptıklarınız kendinizi negatif ya da pozitif bir mercekten gördüğünüze bağlıdır. Büyük işler zor kararlar vermeden yapılamaz. Değişim süreci de zor ve sancılıdır ama başkalarının seçimleri ile yaşanan hayat da anlamsızdır. En iyisi hazır sonbaharda gelmişken onunla birlikte gelen değişim isteğini iyi değerlendirmek, sonbahara uygun yeni başlangıçlar yapmak.