Ben şarkıları, hayatın aynadaki yansıması olarak görüyorum. Pek çok şeyi yaşayıp eskiler de bırakmış olsanız, bazı şeyleri henüz yaşamamış ya da yaşamayacak olsanız da o şarkılar yok mu!
Size her şeyi anlatır, yaşatır. O yüzdendir ki şarkı sözlerine takık vaziyetteyim. Müziğini, melodisini, makamını sevsem de sevmesem de sözlerine takılır kalırım şarkıların... Onlar bana hayatı anlatır.
Şimdilerde de Murat Dalkılıç’ın neredeyse her yerde çalan, gece kulüplerin de hep bir ağızdan söylenen “Bir Güzellik Yapsana” şarkısına taktım kafayı.
“Aşk” denen, bir yanılsamadan ibaret olan kavramın ne hale getirildiğini somut bir şekilde gösteriyor bu şarkı.
Bir zamanların yaz aşkları meşhurdu. Mevsimsel değişimler duygusal değişimlere de neden olur. Hormonal değişimler nedeniyle de bahar ve yaz aylarında duygular yoğun hissedilir ve çok daha kolay aşık olunurdu.
Acı biten yaz aşkları
Başlangıcı heyecan verici, sonu acıklı biterdi bu aşkların... Her şey yazın yaşanırdı. Kışa da devam etmesi ümit edilir ama tatil bitince aşk da biterdi. Bu yaz aşklarına alışkındık. Gel gör ki yaz aşkları bile değişti. İkili ilişkilerini de, cinselliğini de yalnızlık gibi yaşayan insanlar sayesinde yaz aşkları da rafa kalktı. Yaz aşkı mazi oldu, yerini “Bir Güzellik Yapsana” aldı.
Kimsenin öyle koca bir yaz ya da tüm tatil boyunca devam edecek bir aşka tahammülü kalmadı. Bu aşktan bihaber, bencillik ve yalnızlığın temsili insanlar artık aşkı duygudan yoksun bir gecelik yaşıyorlar.
Hislerini karşı tarafa anlatırken de “Bir güzellik yapsana/ Gece benle kalsana/ Kitabına uydur gel uysa da uymasa da/ Çekeceğin var elimden alacaklıyım teninden/ Ne dediğimi anladın sen acil durum uyansana” diyerek mırıldanıyorlar.
Ne diyeyim “aşkın şimdiki hali” birbirine bir güzellik yapıverip, kitabına uydurup ”uyduruk aşk” yaşama hali.
Herkesin bir zaafı var
Teknolojiye karşı bir zaafım var! Seviyorum teklonolijiyi, yapacak bir şey yok. Teknoloji dedin mi akan sular duruyor bende. Bir kitaplara bir de teknolojiye olan ilgim yüzünden çok yere geç kalmışlığım, pek çok işi zamanında bitirememişliğim olmuştur. Neyse ki güzel zaaflarım var. En azından ben bu zaaflarımı öyle bir hale getiriyorum ki iyi bir amaca hizmet ediyorlar ve güçlü yanımmış gibi oraya koyabiliyorum.
Teknoloji trendleri
Teknoloji de eskilerin deyimi ile derya deniz. Kafanı yastığa koyuyorsun sabah gözünü açtığında her şey bambaşka bir noktaya gelmiş olarak uyanıyorsun. Yenilikleri, trendleri takip etmek için yüzlerce veb sitesinin içinde kayboluyorsun çoğu zaman. İçindeki merak ve öğrenme isteği seni o siteden bu siteye sürüklüyor. Yeri geldiğinde şöyle bir teknolojik gelişme var, bu uygulama ile işinizi 3-5 dakikada halledebilirsiniz dediniz mi de o an akan sular duruyor. Birilerinin, bir yarasına merhem olmuş oluyorsun. Emekten, zamandan kazanıyorlar, sorunları çözülüyor.
Sevdiğim bir Rus atasözü vardır; “İkonalara baka baka Aziz olunmaz” derler. İşte tam da bu sebepten teknolojiyi cepte taşımak ya da sadece internete girmek için kullanmak yerine biraz daha yakından takip etmeye çalışsanız fena olmaz diyorum. Peki, kolay mı tüm bu gelişmeleri, trendleri takip etmek? Elbette değil. Bu gereksinim için Teknolojik Trend Semineri düzenlemişler, hem de Türkiye de.
Müthiş bir fırsat
Teknolojik Trend Semineri bir adım önde olmak isteyen Türk iş dünyası profesyonelleri için hobi amaçlı gidilen bir etkinlik olmaktan öte, mutlak bir zorunluluk. Seminerde şimdi ve önümüzdeki 12-18 ay boyunca önem taşıması beklenen tüketici trendlerinin tamamı ve bu trendlerin Türk tüketicileri ve ticaretini nasıl etkileyeceği anlatılacak. Ben ipin ucunu kaçırdım, artık nerede ne çıktı bilemiyorum, diyorsanız.
Her şeye hakim olacak zamanı olmayanlardansınız. Yüzlercesinin içinden kendime yarayacak teknolojik şeylere ulaşamıyorum diyorsanız, bu seminer tam size göre. Sizin için, işiniz, markanız ve mesleğiniz için kritik öneme sahip trend ve içgörülerin tamamını sadece yarım günde özümsemek için eşsiz bir fırsat. Kaçırmayın derim, yarım günde dünyanız değişebilir.
İstanbul Trend Semineri - 6 Eylül 2012 http://www.trendwatching.com
İki ay gez ve 10 ay evde otur
Koca kış genelde evde oturuyoruz, çalış didin, hava soğuk, yağmur, kar derken yorgunluktan kılımızı kımıldatamıyoruz. Sonra geliyor yaz ayları... Bir yıllık eğlenceyi 2 aya, hatta 2 haftaya sığdırmaya çalışıyoruz. Sabaha karşı yatıyor, uyanır uyanmaz plaja koşuyoruz. Eller havaya yorgunluğundan, güneşin, denizin bile farkına varamıyoruz. Olmuyor işte o tatil, tatil olmuyor.
Fay hattı gibi
Deprem gibidir eğlenme isteği... Kendi sıkar, kasar, ertelersen için sıkışır. Uzun zamandır hareketsiz duran fay hattı gibi bir anda hareketlenir her şeyi yerle bir edersin. İzmir gibi olacak depremin, her zaman hafif hafif sallayacaksın ortalığı. Ara ara eğlenecek içindeki eğlence isteğini patlamalara bırakmayacaksın.
Ciddi ciddi “denge” sorunu yaşayan bir millet olduğumuzu düşünüyorum. Bir ayar tutturamıyoruz! Ya dibine kadar gezip, tozup eğleniyoruz hatta dağıtıyoruz ya da eşekler gibi çalışıyoruz, pestilimiz çıkıncaya kadar. Ya mantık insanıyız ya da fena halde duygusal. Oysa hayat, iyi bir cambazın ipte yürümesi gibidir. Dengeyi akıl ve kalp sağlar. Birisinden birine fazla verdin mi ağırlığı dengen bozulur. Sadece aklı ile hareket edenler günün birinde duygularına yenik düşer. Aklını kullanmayanlar ise zaten tükenmiş demektir.