İlahi adalet vardır mıdır? Doğaya ya da bir başka canlıya yaptıklarımızın bedelini öder miyiz? Ödeyeceğimiz bedel bize aynı yolla, aynı şekilde mi geri döner, yoksa başka yollar ve şekillerle mi döner? Ödenecek bedel “Dedesi koruk yer, torununun dişi kamaşır” atasözümüzde olduğu gibi gelecek nesillere aktarılır mı? Dedesi yaptıysa torunun suçu ne, nasıl bir adalet sistemidir bu! Kötülere neden çoğu zaman bir şey olmuyor? Masumlar neden başkalarının hatalarının bedelini ödüyor? İlahi adaletin nasıl işlediği konusunda kafamda soru işaretleri çok, kısacası mantığını henüz çözebilmiş değilim ama ilahi adaletin varlığına inanıyorum.
Bana ilahi adaleti düşündüren de elbette ardı ardına yaşadığımız doğal afetler oldu. Yangın ve sel felaketlerinin ardından düşünmeye başladım. Kimin hatasının bedelini kim ödüyor? Ya asıl hataları bile bile yapanlar varsa ki varlar, onlar nasıl ne zaman bir bedel ödeyecek? İlahi adalet işliyor ve bilinçsizce hor kullandığımız doğa bizden intikam mı alıyor? Yoksa bilinçsizce bir hor kullanılmışlığın yanı sıra göz göre göre rant uğruna yapılan hataların bedelini mi ödüyoruz?
Bu çizimi her kim yaptı, araştırdım bulamadım ama fotoğrafta göründüğü üzere aslında Kastamonu’daki felaketin sebebi dere yatağına şehir kurmaktan ibaret. Durumu bu çizimle ilkokul 1. sınıftaki bir çocuğun bile anlaması mümkün. Bazen her şey bu kadar basit anlatılabiliyor. Çok soru sordum bu yazımda ama esas sorum şu: Peki sıradan vatandaş hadi bilinçsiz diyelim ama ya diğerleri, bunu bile bile neden ve nasıl yapıyorlar? İnsan artık bu noktadan sonra kaybolan tüm canlar için takdiri ilahi deyip geçemiyor.
İnsanoğlu, hatasını anlayıp ders alma meselesinde berbat. Ders alıp öğrendiğimiz falan yok. Suçu üslenme noktasında ise, böyle bir bilince sahip değiliz zaten. Tam da bu zihniyetle şimdi suçu sırtlarından atmak için her şeyi iklim krizine bağlayacaklar diye korkuyorum.
Birleşmiş Milletler bünyesinde oluşturulan ‘Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’ tarafından geçen günlerde açıklanan ve uluslararası alanda büyük yankılara yol açan raporda önemle şu vurgulanıyor: “Dünyada iklim değişikliği olarak adlandırdığımız ne oluyorsa, bilin ki hepsi insanların eseridir.”
Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres’in deyimiyle, iklim değişikliği nedeniyle insanlık için zaten kırmızı alarm çalıyorken bir de üstüne bile bile dere yatağına şehir kurmak gibi hamleler bir araya gelirse, ki geliyor daha başımıza neler geleceğini kurgulayamıyorum bile.
Gandi, “Ölümün ortasında yaşam,
Yalanın ortasında hakikat,
Karanlığın ortasında aydınlık,
Israr ve azimle var olmayı sürdürür” der.
O kadar karmaşık zamanlar ki, topu ‘İklim değişikliği krizi’ tacına atıp sıyrılmaya çalışmayız umarım. Ve yine umarım doğa ana bizden intikam almıyordur ve her şeye rağmen kendini onarmaya, kendi yolunda kendini telafi etmeye çalışıyordur. Eğer ilahi adaletin sonucu bunları yaşıyorsak vay halimize.
William Inge’nin sevdiğim bir sözü vardır: “Şüphesiz eğer ki hayvanların dini olsaydı, şeytanı insan şeklinde hayal ederdi” der. Bu dere yataklarının yapılaşmaya açılması ile yaşanan felaket bana bu sözü hatırlatıyor. Biz o aklı şeytanlıkta olan insanların bedeli ödememeliyiz. Suçluya suçunu teslim etmek ve olana dur demek gerekiyor.
Bir kurtarıcı aramaktan da vazgeçmeliyiz diye düşünüyorum. Kurtarıcı yok, kurtarıcılar biziz... Çevremizi ve hayatımızı güzelleştirecek olanlar yine bizleriz. Sadece kendi ülkemizde olan bitene değil, tüm dünya genelinde olana ve olacak olanlara kayıtsız kalmadan bir şeyler yapmalıyız. Bunu da bizler, sevgi, hoşgörü, anlayış ve şefkatle yapmalıyız dünya daha yaşanır bir hale gelsin.