Sezin Sivri

Sezin Sivri

Tüm Yazıları

Geçenlerde bir arkadaşımla anlaşılmak ve anlatabilmek hatta şöyle diyelim, fark edebilmek üzerine konuşuyoruz; kurumsal ve bireysel dönüşüm işçisi olarak konuyu ‘farkındalığın farkındalığının farkındalığına varmak’ noktasına getirecektim ki durdum. Güzel yaz akşamında sanattan anlayan, anlamakla kalmayıp sanatçıya kıymet veren, imkânları elverdiğince de sanata yatırım yapan ve diğer insanları bilmem ama beni anlamaya çalışan biri varken karşımda, aynı konuya başka hikâyelerle devam etmek gerek azizim dedim içimden. Sanatla hikâyecilik 3. boyutta birleşiyordu artık... (o andaki ruh halimden bahsediyorum)

Haberin Devamı

Zihnim yine oradan oraya, kendi kara deliklerinde sıçrama yapıyordu! (maalesef hep yapar bunu bana) Buda ’dan Zen Öğretileri’ne, oradan Pablo Picasso’ya, oradan yakın çevremdeki gerçek kahramanlara ya da ‘el iyisi’  diye tabir edebileceğimiz insanlara, farkındalığı zayıf ama her şeyi görüp bildiğini sananlara,  oradan Obama’ya sıçramıştım. Şimdi güzel bir hikâyeyle, konuyu ‘farkındalığın farkındalığının farkındalığına varma’  noktasına, üstelik bu kelimeleri kullanmadan getirmeliydim. İşte o anda imdadıma ‘Balık değil, resim’ hikâyesi yetişti.

İfade etme becerisinin 5 sırrından biridir ‘hikâyecilik’... Kolay anlaşılması, akıl karıştırmaması, yarar sağlaması, güven vermesi çok önemlidir. Daha önemlisi, ilk andan itibaren dinleme arzusu, heyecanı, isteği yaratmasıdır. Şok bir başlangıca ihtiyacınız vardır. Obama’nın Mısır Parlamentosu’nda yaptığı konuşmadaki, başlangıç cümlesi olan ‘selamünaleyküm’ sözcüğü, sok başlangıç için enfes bir örnektir. Obama, kendisini dinlemekte istekli olmayan parlamenterleri merak ettirmiş, beklenti yaratmış, dikkatlerini çekerek 40 dakika boyunca soluksuz dinletmeyi başarmıştır.

Kendi adıyla anılan (durum öyküsü= Çehov tarzı) öykü türünün kurucusu olarak ün kazanan, realist bir yazar olan Çehov  bile hikâyecilik için “Kaleme alınan konular sade olmalı. Piyer Semenovi, Maira İvanovna ile nasıl evlendi gibi... Hem sonra, yok psikoloji tahlilleri, yok hikâye, yok bilmem ne imiş! Bunlar hep özenti... Hatırınıza ilk gelen başlığı koyun, kılı kırk yarmayın, tırnak, çizgi gibi işaretleri çok az kullanmaya bakın, gösteriştir bu. Benim işim anlatmaktır. Ancak, onu başarabilirim” demiştir zaten. Anlatabilmektir esas olan, bu sayede fark ettirip, öğretebilip, verdiğiniz bilgiyi kullandırabilirsiniz.

Haberin Devamı

Picasso’nun cevabı

Dünya hikâyeciliğinde iki hikâye biçimi hâkimdir. Maupassant biçimi hikâyelerdeasıl olan ‘olay’dır.  Okuyanın, dinleyenin  hikâyeyi şöyle ya da böyle yorum-lamasına imkân verilmez. Çünkü, hikâyedeki olay, mantıklı bir seyir halinde takip eder. Kişilerin portreleri özenle ve ayrıntılı olarak çizilir. Çehov biçimi hikâyelerde ise  hikâyede asıl olan ‘olay’ değildir. Hikâye, sona erdiği zaman her şey bitmiş değildir. Hikâye, asıl bundan sonra başlıyor demektir. Zira, kişiler tamamıyla tanıtılmadığı, olaylarda kesinlik hâkim olmadığı için okuyucunun hayal kurması devamlı hareket halindedir ve kendine göre yorumlar, çıkarımlar yapmaya uygundur. Ben her iki yöntemi de kullanırım. Eğer canım daha derinlerde gezinmek istiyorsa ya da karşımdakinin ‘farkındalığın farkındalığının farkındalığına varma’ noktasına varabileceğine inanıyorsam, Çehov tarzı hikâyelerle devam etmeyi, Pablo Picasso gibi aslında dağıtıp, belki de içini açıp demeliyim, sonra önden, arkadan, yandan göstermeyi, perspektifi sallamamayı, en sonunda da kafama göre karışık toplamayı ve olduğu formun dışında dışarı atmayı denerim. Şimdi, size yazımın başında bahsettiğim ‘Balık değil, resim’  hikâyesine geleyim... Picasso’nun ‘Balık’ adlı tablosunu gören bir kişi “tuhaf” der, “Bunun neresi balık?”  

Haberin Devamı

Picasso: “O balık değil” der. “Resim! Sadece bir resim.” 

Balığı sadece balık olarak görmeye devam ettiğiniz (ya da böylesini arzuladığınız sürece), olaylara tek boyuttan bakıp en yüzeysel haliyle, 2 boyuttan, düz mesaj olarak okuyup, yorumluyorsunuz demektir. Oysa hayatı 3 boyutlu yaşamak gerekir,  konulara 3 boyutlu bakabilmek, farkındalığın farkındalığının farkındalığına varma tır.

Bu yazıyı neden yazdığıma gelince... Yine Picasso’dan bir hikâyeyle devam edip bitireyim istiyorum.   Picasso’nun Alman ordusunun Guernica’yı bombalamasının anlatıldığı eseri olan Guernica’yı inceleyen Alman general sorar. “Bu resmi siz mi yaptınız?”

Picasso’nun cevabı ise oldukça manidardır: “Hayır, siz yaptınız.”