Zonguldaklı bir madenci, “Aşağıda ölüm var, yukarıda açlık. Aşağıdaki ölüm olasılık, yukarıdaki açlık kesin” demişti. Ve o olasılığın Bartın’da gerçekleşmiş hali ile içimiz yanıyor. Sayısı her an değişebilen madenci şehitlerimiz ve ailelerinin, yakınlarının sessiz bekleyişleri var. Ve saatler süren bu sessizlik, sadece madenci yakınlarının çığlıklarıyla bölünüyor... Sözün bittiği anlar ama elbette yapılabilecek çok şey var.
“Madenden çıkan kimmiş? Siyasetçiler ne dedi? Patlamanın sebebi ne?” sorularının artık son bulmasını ümit ediyorum ve madenci kardeşlerimizin ailelerine başsağlığı diliyorum. Ama şöyle bir gerçek var ki maalesef ülkemiz, maden kazaları sonucu yaşanan ölümlerde dünyada ilk sıralarda yer almakta. Dünyanın en büyük kömür üreticilerinden biri olan ABD ve Çin ile ton başına düşen ölüm sayımız kıyaslandığında, durumumuzun ne kadar vahim olduğu iyice ortaya çıkıyor. Düz mantıkla bile demek ki madenler ve madencilerimizi kaybetmemek için yapılabilecekler var sonucuna varıyorsunuz.
Türkiye’deki madenlerde en çok görülen kaza sebeplerinin başında grizu patlaması, göçük ve yangınlar geliyor. Bilim insanları, üniversiteler, maden-sanayi işbirliği ve devletin desteği ile çözemeyeceğimiz şey yok diye düşünüyorum. Çözüme ve bundan sonrası için yapılabileceklere ciddi bir şekilde odaklanırsak, dünyaya beyin göçü verecek kadar potansiyeli yüksek ülke insanımız varken, bu kazaların önüne geçebileceğimizi düşünüyorum.
Size bir de mini bir dizi önerim olacak. Eğer izlemediyseniz Netflix’in Polonya yapımı dizisi Queen’i izlemenizi öneririm. Dizi, kariyerine Paris’te devam etmek için 50 yıl önce Polonya’dan ayrılan emekli terzi Sylwester’ı ve ardından madencilere verdiği desteği konu almış. Sylvester’ın, modaya tutkusu sayesinde alter egosu drag kraliçesi Loretta’yı keşfetmesini. Bir gün torunu Izabella, annesi Wioletta’nın böbrek nakline ihtiyacı olduğunu ve ölümcül hasta olduğunu haber verdiğinde, yıllar önce verdiği sözün aksine giderek hiç tanışmadığı kızı ve torununu görmek için ülkesine, ayrıldığı maden kasabasına dönmesini. Sylwester’in, döndükten sonra geçmişiyle de yüzleşmesini. Ve aslında madenlerin kapatılmasını istemeyen madencilere ve madenci ailelerine müzikle, dansla verdiği desteği anlatıyor.
Dans ve müzik demişken...
Broadway’den İstanbul’a Müzikaller Vol.3
Çok şanslıyım, çünkü 70 yılı aşkın süredir sanat hayatının içinde olan usta tiyatro oyuncusu, yönetmen, oyun yazarı ve çevirmen Haldun Dormen’i sahnede ve üstelik İzmir’de görme şansına eriştim. Sefiller, Chicago, Cabaret, Damdaki Kemancı, Notre-Dame De Paris, Grease, Evita, Cats gibi ünlü Broadway müzikallerinin yanı sıra Lüküs Hayat, Hisseli Harikalar Kumpanyası, Şen Sazın Bülbülleri gibi Türk müzikallerinden seçilen geniş bir repertuvarı olan, tekrarı olmayan bu müzikali kaçırsaydım çok üzülürdüm. Bu anlamlı etkinliğe beni davet ettiği için Volkswagen’e teşekkür ederim.
Haldun Dormen yönetiyor-Broadway’den İstanbul’a Müzikaller Vol.3’ü güçlü kadrosu ve repertuvarıyla İzmir Kültürpark Açıkhava Tiyatrosu’nda izlemek muhteşemdi diyebilirim. Haldun Dormen’in yönetmenliğini yaptığı müzikal şovda Asuman Dabak, Burak Sevinç, Canan Ergüder, Lilya İrem Salman, Pelin Akil, Pelin Karahan, Pelin Uluksar gibi sevilen oyuncuların yanında Sitare Bilge, Canbora gibi genç müzikalciler de yer almıştı.
Projenin müzik direktörlüğünü Serpil Günseli üstlenmiş. Ünlü müzikallerden seçilmiş parçaların koreografileri ise Deniz Yiğiter’in imzasını taşıyor. Projenin moda tasarımcısı ise, benim de özellikle mayolarını severek giydiğim Cihan Nacar’dan. ‘Broadway’den İstanbul’a Müzikaller’ projesi ise, daha önce ‘Senfonik Şebnem Ferah’, ‘Senfonik İbrahim Tatlıses’, ‘Rock Müzikaller’, ‘Senfonik Divalar-Nilüfer’ gibi çok ses getirmiş projelere de imza atmış olan Nurcan Karaca’ya ait. Haldun Dormen başta olmak üzere, böylesi dev karodan da harika bir iş çıkmış elbette.
Dünya genelinde kültür, sanat ve spor gibi birleştirici gücü olan faaliyetleri destekleyen Volkswagen, Türk tiyatrosu ve müzikalinin duayen sanatçısı Haldun Dormen yönetmenliğinde gerçekleştirilen bu müzik şöleninin destekçileri arasında yer alıyor. Böylesi büyük prodüksiyonlar ile yapılan işlerin iki gösterimle kalmayıp devamının gelmesi gerektiğine inanıyorum. Umarım, devamı gelir ve kaçırıp da bana yazan ya da şimdi okuyup da haberdar olan herkes izleme şansına erişir. Müzikali kaçırmış olsanız da Haldun Dormen ustanın hayatını pek çok ünlü ismin katkısıyla anlatan belgesel ‘Yaparsın Şekerim’i izleminizi öneririm.