"Oylarınızın kıymetini biliyorum" diyordu Erdoğan. Müezzinoğlu ile ekran arkasında aramızda şöyle bir konuşma geçti: "AKP'nin oylarını 10 milyondan, 16 milyona çıkarmasını AKP kadroları, bu sonucu Abdullah Gül'ün cumhurbaşkanlığı adaylığının onayı olarak da okur mu?" "Başbakan'ın, Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ü yanına alıp seçimden sonraki ilk konuşmasını yapması bu beklentiyi de güçlendirmiyor mu?" Seçim gününün akşamı Habertürk ekranında onlarca konuşmacının içinden geçerken, içinde yer aldığım oturumların birinde yanımda oturan AKP'nin eski İstanbul İl Başkanı, yeni milletvekili, muhtemel kabine üyelerinden Mehmet Müezzinoğlu ile birlikte izledik, Başbakan Tayyip Erdoğan'ın ilk konuşmasını. Müezzinoğlu "İlk 10 gün çok önemli. Başbakan'ın konuşması hassasiyetlerini ortaya koyuyor. Gül'ün "adaylık" yönünde bugünden açıklamalar yapması, sonraki süreç açısından sıkıntı yaratır. Parti kurullarının kararını beklemeli" yanıtını veriyor. Aynı sorumun içinde Gül'ün seçim kampanyası döneminde "Adaylığım sürüyor" yönündeki açıklamalarına da yer vermiştim.Yeni kurulacak Meclis'in iki önemli görevi var; birincisi Meclis Başkanı'nı, ikincisi cumhurbaşkanını seçecek olması. AKP'den bu iki kurum açısından, en azından milletvekili adaylarını belirlerken partisini merkeze taşıyacak isimlere yer verirken gösterdiği duyarlılığı esirgememesi beklenir.Yoksa son iki gündür ekranlara çıkan AKP "aydınlarının" söylediği gibi, "Bu seçim 22 Temmuz itibariyle yeni bir dönem açmıştır, önceki Meclis'in uzlaşı arayışı formülleri geçerliliğini yitirmiştir, AKP'ye kendi yolunu dayatma hakkı vermiştir" türünden bir yoruma varmak, parti için bile marjinal bulunacak gibi.Seçim süreci hatırlanırken, Genelkurmay bildirisinin en çok da AKP'ye ayar verdiği, Erdoğan'ın meydanlarda "Tek bayrak, tek vatan, tek millet" sloganıyla yükselen milliyetçilik dalgasına kayıtsız kalmadığı ve merkeze oturan aday profili çıkardığı unutuluyor.AKP'yi yükselten gerçekler aranıyor; siyasi söylemler öne çıkıyor. Ancak iş dünyasından yapılan yorumlara da baktığımızda "istikrar" algılamasının, "yönetilebilir ekonomi" iradesiyle birlikte gittiğini görüyoruz. "Yapabilir" olabilmek, "eleştirebilir" olmaktan önde gidiyor. Yolsuzlukla mücadele ise hukukun üstünlüğünün hâkim kılınmasından geçiyor. Hukuk adil biçimde çalışmadığında, kamuoyu vicdanında "iftira" ile soslanmış eşitler arasında bir yarış algısı yükseliyor. En kritik 10 gün Unutmamak gereken durum, CNN TÜRK'ün "demografik" istatistiğinde yer alan en yoksulların AKP'ye tam desteği.Meydanlarda CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, "Bunların dağıttığı kömürleri, erzakları alın sakın ha almamazlık etmeyin, ama oyunuzu bunlara vermeyin" söyleminin tersi çıktı. "Sosyal ve ekonomik yardımlardan yararlandım, yararlanmaya da devam etmek istiyorum" diyenler seçim sonucunu belirledi...Türkiye AKP ile cumhuriyet tarihinin en fazla yatırım çeken ve "tek haneli" enflasyonun yaşandığı bir Meclis dönemi geçirdi. Yıllardır süren "Zam, zulüm, işkence" dönemi bu kadar tepkisiz mi atlatılacaktı?AKP'den bundan böyle, partisine AB yasaları ile insan haklarına, demokratik açılımlara yaklaşan Güneydoğu'nun verdiği armağanı değerlendirip, zamsız yönetime yoksul ve dar gelirli kesimlerin onayını takdir etmekten ve bu ekseni "istikrara" kavuşturmaktan başka ne beklenebilir? syilmaz@milliyet.com.tr Yardımların devamına onay