Her biri dağıldı. Kimi özel sektörde görev aldı, kimi özel okullarda öğretmenlik yapmaya başladı, kimi bir daha Türkiye'ye dönmemek hatta Türkçe bile konuşmamak üzere, kimi de bilimsel katkılarını Türkiye'yle paylaşmak üzere Amerika'ya yerleşti.TÜBİTAK'a dönen oldu mu? Adını hatırlayan yok.TÜBİTAK'tan alınanlar arasındaki İTÜ Elektronik Mühendisliği mezunu Dr. Mehmet Binal, ailesiyle birlikte 1980 yılında Amerika'ya yerleşti. 1988 yılında bilişim teknolojileri üreten aile şirketi Bicom'u kurdu. Şirket, lisans üretiyor ve satıyor. Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu'ndan (TÜBİTAK), 12 Eylül 1980 askeri darbesinden 4 ay sonra, "komünizm propagandası" yapmak iddiası ile 20 bilim adamı gözaltına alındı. 19 bilim adamı 50 günlük gözaltı süresinden sonra serbest bırakıldı. İçlerinden biri, Emniyet görevlilerinin evinde yapılan aramada ele geçirdikleri (!) "İsveç çakısı" nedeniyle, "ateşli silah bulundurmaktan" bir yıl hapse mahkûm oldu. Binal, 1980'in aralık ayında TÜBİTAK'taki "o günü" anlatıyor:"Beni idareden çağırıyorlarmış, anlam veremedim. İdare'ye bağlı çalışmıyorum, ortada bir gariplik sezdim. Masamda NATO'nun sesli kriptoloji bölümünde çalışmam için yapılan teklif var, üzerinde alacağım maaş bile yazıyor. Kâğıdı yırtıp cebime attım, idareye gittim, askerler beni bekliyorlardı, alıp götürdüler."50 günlük gözaltı süresi içinde yalnız bir kez banyo yapma imkânı bulduklarını ve kanlı ranzalarda yatırıldıklarını söyleyen Binal, "Aslında bize nasıl davranacaklarını da bilemiyorlardı" diyor.İşkence; bilime, teknolojiye, akıl ve felsefi düşünceye yapılıyordu; 1963 yılında, hükümetlerin bilimsel ve teknolojik gelişmelere uygun politikalar belirlemesine yardımcı olmak amacıyla kurulan TÜBİTAK'a yapılıyordu.Binal, "Atlamayayım, araştırıcı arkadaşlar DİSK'e bağlı Bank-Sen'in işyeri temsilcisi olarak beni seçmişlerdi" derken, 12 Eylül döneminde tutuklanan 700'e yakın sendikacı aklıma geliyor. Cebinde NATO'nun teklifi Binal, "Neden NATO'nun davetine uyup yurtdışına çıkmadınız da "idareye" teslim oldunuz?" soruma, "Biz devlete karşı sorumluluk duyan, yanlış yapmamak üzere yetiştirilen bir kuşaktık. İyi ki öyle yaptım" yanıtını veriyor.Binal'in Türkiye'den ayrılırkenki ruh hali:"Pasaportum vardı, 50 günün sonunda, doğru NATO'nun Lahey'deki Teknik Merkezi'ne gitmek üzere uçağa bindim. Uçağın içine askerler girdi, göz gezdirdiler, beni alacaklar diye korktum. Uçak, Bulgaristan üzerinden geçerken bir şişe viski istedim."NATO'nun, Genelkurmay'dan "12 Eylül zanlısı" olduğunu öğrenmesinden de çekinen Binal, 6 ay sonra istifasını verip Kanada'nın Northel Electronics Laboratuvarı'nda araştırma yapmak üzere Hollanda'dan da ayrılıyor. Kanada'daki profesyonel yaşamının ardından New York'a yerleşip aile şirketi Bicom'u kuruyor. Türkiye'ye ise ancak 1991 yılında verilen beraat kararının ardından annesinin cenazesine gelebiliyor. Kanada yolu açıldı Binal, Gelibolu Çağdaş Eğitim Vakfı Şube Başkanı olan kardeşinin vasıtasıyla "eğitim sorunu" üzerine yoğunlaşıyor. Binal, geçmişe kırgınlıkları, "Bu insanlar doğru eğitilmiş olsaydı, kendi kaderlerini demokrasi içinde arayacaklardı" görüşüyle aştığını belirtiyor.Binal, "çocuğunu okula gönderen bir baba"!Binal, eşi Yadigar Hanım ile birlikte 2'nci yılında hedeflerinin yüzde 85'ine ulaşan "Baba Beni Okula Gönder" kampanyamız için Hilton Oteli'nde düzenlenen onur gecesindeydi. Kars'ta, eğitim hayatlarını sürdürebilmeleri için 100 kız öğrenciye bir yurt yapıyorlardı. "Artık ellerim onların üzerinde" diyor Binal.Binal'in gecedeki sohbetine, hiç görmediği Muş'a iki köy okulu ve bir öğretmen lojmanı yapan Leyla-Nabi Cerit çifti ile birlikte, kampanyaya destek veren Tavuk Bilgilendirme Platformu, Ayakkabı Dünyası ve Beymen'den arkadaşlarla katıldık. Salonu en son terk eden masaydık, kalakalmıştık! syilmaz@milliyet.com.tr Okula gönderen babalar