Semih İdiz

Semih İdiz

sidiz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Kaddafi’ye bağlı güçler haftalardır kadın, çocuk, yaşlı demeden Libya’nın Misrata kentine misket bombası dahil her türlü mühimmatı yağdırıyorlar. Suriye’de Beşar el Esad’ın keskin nişancıları ve askerleri Şam, Deraa ve İzraa gibi kentlerde göstericilere ve öldürülen göstericilerin cenazelerine katılanlara ateş açıp çok sayıda insanı yok ediyorlar.
Bu olaylardan dünyaya sızan görüntüler ise Sırpların zamanında Bosnalılara karşı yaptıklarını hiç aratmıyor. Söz konusu kentlerdeki insanların çaresizliği ise, İsrail’in Gazze’ye karşı gerçekleştirdiği orantısız misilleme operasyonlarına maruz kalan masum insanların çaresizliğinden daha az değil.
Ancak gelin görün ki, Kadri Gürsel’in yerinde ifadesiyle “İsrail’i şamar oğlanına çevirmenin şehvetine kapılmış olan” AKP iktidarından bu vahşet görüntüleri karşısında çıt yok. Hiç kimse kalkıp Kaddafi’ye veya Esad’a, “Siz çoluk çocuğu, korumasız sivilleri öldürmeyi iyi bilirsiniz” demiyor.
Bu arada Ankara’dan ara sıra çıkan ve eleştirel gibi görünen bazı açıklamaların tonu ise son derece cılız kalıyor. Gazze için İsrail elçiliği önüne tekbirli protestocularını yığan AKP yanlısı örgütler de nedense Libya ve Suriye elçilikleri önünde aynısını yapmıyorlar.

Çelişkili görüntü
Bundan, Filistin’de İsrail bombaları ve kurşunlarıyla öldürülen masum siviller ile Libya ve Suriye’de ve tabii ki Yemen’de öldürülen masum sivillerin değerinin AKP ve doğal destekçileri için aynı olmadığı anlaşılıyor.
Bu çelişkili görüntü karşısında insanın “AKP bariz bir ideolojik tercih sergiliyor” kanaatine varması da, haliyle, zor olmuyor. Bu arada Başbakan Erdoğan’ın Sudan konusundaki “Müslümanlar soykırım yapmaz” sözü de akıllardan henüz çıkmış değil tabii ki.
Kısacası, ABD’nin İsrail’i körü körüne desteklediği, zorunlu olarak eleştirdiği zamanlarda da dozunu “acıtmayacak” şekilde sınırlı tuttuğu kemikleşmiş yaklaşımıyla, AKP’nin Ortadoğu’da şu anda kanlı olaylara imza atan rejimler karşısındaki tutumu arasında çok büyük bir fark yok.
Buna karşın, Başbakan Erdoğan’ın Yunus Emre’den aldığı “Yaratılmışı Yaratan’dan ötürü sevmek” dizesiyle sık sık vurgulamaya çalıştığı gibi, AKP’nin yine de insan hakları odaklı bir söyleme sahip olduğu biliniyor. Ancak bizim bildiğimiz “insan haklarının” en önemli özelliği, siyasi ve ideolojik tercihlerden etkilenmeyen, “bölünmez bir bütün” olmasıdır.
Bu durumda, “insaniyet” adına konuştuklarını söyleyenler açısından masum insanların Filistin’de, İsrail’de, Libya’da, Suriye’de veya Yemen’de öldürülüyor olması fark etmemeli. İlkenin “bölünmezliği” bir yana, siyasi tutarlılık da bunu gerektiriyor.

Destek göremiyorlar!
Aslında AKP’nin bu gelişmeler karşısındaki genel yaklaşımında ciddi bir başka çelişki de var. Hükümet kuşkusuz Libya ve Suriye’deki rejimlere karşı “Müslümanlar arası dayanışma” ruhuyla hareket etti ve ediyor.
Sonuçta AKP gözüyle bakıldığında bir yanda Kaddafi ve Esad, diğer yandaysa “Müslüman ülkelerin zengin kaynaklarının peşinde olan tek dişli canavarlar” var. Dahası AKP’de, önce Tunus’ta, ardından Mısır, Yemen ve Libya’da, şimdi de Suriye’de insanların Batı’nın ve İsrail’in devasa bir komplosu sonucunda sokağa döküldüklerine kendilerini inandırmış olanlar da az değil.
Belli ki bunların söz konusu ülkelerde insanlara uzun yıllardır yaşatılan sıkıntılardan haberleri yok. Varsa da ideolojik nedenlerle görmek istemiyorlar. Oysa sokağa dökülenler de Müslüman ve bunu sloganları ve cenazeleriyle açıkça belli ediyorlar.
Libya’da eninde sonunda kazanacaklarına inandığımız isyancıların Türkiye’ye karşı nasıl döndüklerini gördük. Aynı şeyin şimdi olayların yayıldığı Suriye’de olması da söz konusudur.
Çelişki de zaten burada yatıyor.
Yani, ileride “Bizi desteklemediniz” diye Türkiye’yi eleştirecek ve destek veren Batı’ya daha çok yaslanacak olanların, aslında kendilerine zulüm eden rejimlerinden daha Müslüman olmalarıdır. Fakat AKP’den arzuladıkları desteği bir türlü göremiyorlar ve bunu kuşkusuz bir yana not ediyorlar.