Hafta içerisinde Dünya Bankası’nın (DB) Türkiye Ekonomik İzleme Raporu yayımlandı. Raporda 2019 büyüme tahmini yüzde 1.6 olarak öngörülmüş. Ağustos’ta yaşanan kur şokunun “ani duruş” olmadığı tespitini yapan kurum, bu tespiti yaparken kurdaki değer kaybı, borsadaki hareket, brüt rezervlerdeki düşüş ve kısa vadeli borçtaki artışı geçmişteki örneklerle karşılaştırmış ve Türkiye’deki durumun geçmişte ani duruş yaşamış gelişmekte olan ülkelere göre daha iyi olduğunu göstermiş.
2019 büyüme tahmini piyasaya göre daha iyimser olmakla birlikte belirsizlik ve kırılganlıkların devam ettiğinin altı çizilerek bu iyimser büyüme tahmininin gerçekleşmesi bazı şartlara bağlanmış.
Nedir bu şartlar?
1) Sıkı para politikasının devam etmesi ve zamanından önce bir gevşemeye gidilmemesi gerektiği not edilmiş. Sıkı para politikasının hem yüksek enflasyon hem de halen kırılgan olan kur açısından gerekli olduğu söylenirken, “enflasyon beklentileri yüksek olduğu sürece” mevcut duruşun korunması gerekliliği vurgulanmış.
2) Sıkı para politikası uygulanırken özel sektörün bir düzen dâhilinde borç küçültmesi ve borcun yeniden yapılandırılması gerekliliği vurgulanmış. KGF ya da makro ihtiyati tedbirlerin gevşetilmesi gibi borç küçültmeyi erteleyen adımların faydadan çok zararı olacağı belirtilmiş. Borç küçültme adımının kritik olduğu ve şayet ivedilikle yerine getirilmezse 1.6’lık büyüme yerine sert iniş senaryosunun devreye girip, dört çeyreklik derin bir resesyon yaşanabileceği söylenmiş.
3) YEP’te verilen sözlerin tutulması ve gerekirse bir parça mali gevşemeye gidilerek ekonomik daralmanın sert duruşa dönmesinin önüne geçilmesi gerektiği belirtilmiş.
YEP’teki öngörülere nazaran hane halkı harcamaları ve yatırım kalemlerinde 2019 içinde daha keskin bir daralma bekleyen DB, aradaki farkın daha gevşek bir maliye politikasıyla, gelişigüzel değil nokta atışlar yaparak kapanması gerektiğini vurgulamış.
Kese açılmalı mı?
Arz kaynaklı destekler (asgari ücret desteği ve vergi indirimleri) birdenbire değil, kademeli olarak geri çekilmeli. Enflasyon ve işsizlikteki artış göz önünde bulundurularak, bu durumdan en çok etkilenen gruplar olan işsizler ve düşük gelir grupları hedeflenmeli ve sosyal yardımlara devam edilmeli. Ancak, gevşek maliye politikası kısa tutulmalı çünkü yüksek dış borç ve bankaların sermayelendirilmesi ihtiyacı gibi risklerin bir anda bütçeye yük bindirebileceği unutulmamalı.
Kısa vadeli temkinli gevşemeye karşılık orta ve uzun vadede üretkenliği artıracak mali ve yapısal reformlar ertelenmemeli.
4) Son olarak, iletişimin çok net olmasının piyasa istikrarı için elzem olduğunun altı çizilmiş. Atılacak adımların şeffaf bir şekilde açıklanmasının yumuşak iniş senaryosunun nasıl gerçekleşeceğine dair piyasaların önünü açacağı, kurumların saygınlığını ve politika çıpalarını kuvvetlendireceği söylenmiş.