Selim Türsen

Selim Türsen

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Türkiye’de kriz denince dövizde aşırı dalgalanma, borsada dibe vurma, faizin çıldırması filan akla gelir. Evet finansal kriz komaya girmiş bir hasta gibi çok kısa sürede ağır tahribatlar yaptığı için kısa sürede etkisi büyük olur. Ama ekonomiyi kanser gibi derinden derine yiyip bitiren büyümenin yavaşlaması, işsizliğin artması gibi, uzun zamanda tahribatları çok daha ağır olan krizlerdir asıl yıkıcı olan.
Başbakan dünyada yaşanan kriz Türkiye’ye teğet geçti dediği zaman herkes alkış tutmuştu. Halbuki 2009 yılında Türkiye’nin milli geliri yüzde 4.7 gerilemiş, işsizlik yüzde 3 artarak yüzde 14’e fırlamıştı. Nitekim bu krizin ardından yapılan yerel seçimlerde CHP’nin İzmir dahil bir çok yerdeki başarısında ekonomik nedenler önemli rol oynamıştı.
Son günlerde Merkez Bankası’nın doların ateşini söndürme çabaları piyasalardaki güvensizliğin işareti. Milyarlarca dolarla müdahale edilmesine rağmen uzun zamandan beri ilk kez piyasalar bir türlü sakinleşemiyor. Merkez Bankası yönetimine olan güven eksikliğinin bu duruma neden olduğu işin uzmanlarınca dile getiriliyor. Seçim öncesi piyasanın paraya boğulması uğruna izlenen politikaların bu durumu yarattığı belirtiliyor. Bir başka deyişle “Yazın yediğin hurmalar kışın tırmalar” durumu yaşanıyor.
Ama daha da vahim olanı bundan önceki krizden çıkışta anahtar rolü oynayan Merkez Bankası’nın bağımsızlığını olan güvenin kaybolmuş olması. Daha önceki Merkez Bankası Başkanları ile bu hükümetin bakanlarının yaptığı tartışmaları unutmayalım. Siyasilerin etkisi altına giren Merkez Bankası hedeflerini de kaybediyor. Son enflasyon rakamları bunun göstergesi. Yıllardır ilk kez çift haneli rakamlara çıkıldı. Yüzde 10’un üzerine çıkan enflasyon vatandaşın yüzde 10 fakirleşmesi demek.
İçinde bulunduğumuz yıl ekonominin dümenine geçtiğinden bu yana hükümetin en zorlanacağı yıl olabilir. Ekonomi yarı, yarıya küçülürken. Döviz kurundan kaynaklanan maliyet artışıyla yeni zamlar gelecek. Bu durum enflasyon ve durgunluğun bir arada yaşanmasına yol açabilir.
Bir yanda kemer sıkmak, bir yanda işsizlik bize geçmiş yılların kabuslarını hatırlatıyor. Eğer gelecek yıl seçim yılı olsaydı AKP için hayli zor bir yıl olabilirdi.
Aslında hükümet tek başına iktidar olmanın gereklerini tam olarak yapmadığı için bugünlerde rahat değiliz. Enerjisini doğru yerlerde kullanın ekonomik altyapıyı sağlamlaştırsaydı bugünkü gibi kağıttan kaplan durumuna düşmezdik. Örneğin ithal mallara karşı yerli sanayinin verimlilik ve rekabet gücünü artıracak yapısal çözüm arayışlarına çok geç, daha geçen yıl başlandı. Eğer beş altı yıl önce bu işler yapılsaydı bugün cari açık yüzünden diken üzerinde olmazdık.
Bundan sonra önemli olan krizin ne zamana kadar süreceği. Eğer 2013’e ve bazılarının düşündüğü gibi daha ötesine sarkarsa yerel seçimler başta olmak üzere siyasi hayatta her türlü sürprize hazır olmak gerek. Tabi ana muhalefet partisi inandırıcı bir şekilde halkın karşısına çıkabilirse...