Ergenekon soruşturması, sonunda Washington’da ABD Dışişleri Bakanlığı’nın günlük basın brifinglerinin de gündemine girdi.
Aslında konunun 12. dalgayla birlikte ABD Dışişleri’ne uzanmasından çok önce gözlenen bir dizi gelişme, Ergenekon soruşturmasının artık uluslararası alanda da yakından izlendiğini gösteriyordu. Bunun sonucu ortaya çıkan algıda; A) soruşturmaya destek, ama B) usul ve hukuk hatalarına eleştiri şeklinde özetleyebileceğimiz ikili bir bakışın yerleştiğini söyleyebiliriz.
Bu gözlemimizi destekleyebilmek için şu örnekleri verebiliriz:
1 - ABD DIŞİŞLERİ BASIN BRİFİNGİNDEN
Önce projektörlerimizi geçen pazartesi gününe ve ABD Dışişleri Bakanlığı’nın brifing salonuna çevirelim.
Bu konudaki soru Amerikalı bir gazeteci tarafından oldukça sert ve problemli bir şekilde formüle ediliyor. Gazeteci, “radikal İslamcı hükümetin muhalifleri tutuklamakta olduğunu” iddia ederek, sorumluluğu savcıya değil doğrudan hükümete atfediyor. “Gazetecilerin, sivil toplumun, sendikacıların ve 8 üniversite rektörünün tutuklandığını ” belirten bu gazeteci, “Geçmişte diplomatlarımız bu tür olayları izlerdi. Türkiye’deki durum hakkında ne yapmayı tasarlıyorsunuz?” diye soruyor.
Sözcü Robert Wood, “Bu haberleri görmedim ” diye söze girip, ekliyor:
“Bakın, bireylerin haklarının ihlal edildiği her durumda, nerede olursa olsun kaygılarımızı ifade ettik. Bundan daha fazla bir şey söyleyemem. Bu konudaki haberlere bir bakayım...”
ABD Dışişleri’nin salı günkü basın brifinginde konu yeniden dile getiriliyor. Bir başka gazeteci, “Dün burada Türkiye’de entelektüellerin, yazarların, profesörlerin tutuklanmasıyla ilgili sorular yöneltilmişti. Bu konuda bugün bir şey söyleyebilecek misiniz?” diye soruyor ve Wood’dan şu yanıtı alıyor:
“Söyleyebileceğim daha fazla bir şey yok. Bu haberleri gördük. Türkiye’nin bu davayı ya da davaları, anayasası ve yasalarına uygun bir şekilde yürüteceğine kesinlikle güveniyoruz.”
Sözcünün, soruları diplomatik yanıtlarla geçiştirmeyi yeğlediği, ancak bunu yaparken birey haklarının ihlal edilmemesi ve hukuka saygılı davranılması konusunda Türk makamlarını çok rahatsız etmeyecek ölçüler içinde bir beklentiyi kayda geçirdiği de söylenebilir. Ancak bu konunun ABD Dışişleri brifinglerinde tedavüle girmiş olması bile başlı başına dikkat edilmesi gereken bir yöneliştir.
2 - ABD’NİN RESMİ İNSAN HAKLARI RAPORUNDA ERGENEKON
Washington’un Ergenekon’a bakışını anlamak için sözcünün açıklamalarından çok ABD Dışişleri Bakanlığı’nın yıllık insan hakları raporunun Türkiye bölümüne göz atmak belki daha isabetli olabilir. Ergenekon, geçen şubat ayında açıklanan raporda şu ifadelerle değerlendirilmişti: “14 Temmuz’da İstanbul’daki savcılar, aralarında ordu, iş dünyası ve basından önde gelen isimlerin de yer aldığı 90 kişi hakkında, kargaşa yaratmak ve seçilmiş hükümeti devirme planı yapmak amacıyla, “Ergenekon Ağı” olarak nitelendirilen bir örgüte üye olmak suçlamasıyla dava açtı. İddianamede, grubun dini liderler de dahil olmak üzere kamuoyunda tanınan kişilere suikast planladığı, ayrıca bazı tanınmış şahsiyetlerin de dövülmesini ve bombalanmasını planladığı suçlamalarına da yer verildi.
Dava 20 Ekim’de başladığında, iddianamede sanık olarak 86 kişi suçlanıyordu. Basınının bazı çevreleri ile hükümetin muhalifleri, iddianamenin siyasetin güdümünde olduğu değerlendirmesini yaptı. Bazı kişiler, 14 Temmuz’da davanın açılmasından önce yaklaşık 1 ay süreyle herhangi bir suçlama olmaksızın gözaltında tutuldular.
Dava öncesi uzun tutuklama süresi bir sorun haline geldi. Yasa, gözaltına alınanlara neyle suçlandıkları hususunun kendilerine süratle bildirilmesi ve yargılamanın da yine süratle yapılmasını talep etme hakkını veriyor. Ne var ki, hâkimler bazı şüphelilerin bazı durumlarda dava olmaksızın, yıllarca süresiz olarak (indefinitely) tutuklu kalmalarına karar verdi.”
ABD Dışişleri’nin bu ifadelerle Ergenekon dosyasını mümkün olduğunca objektif bir şekilde aktarmakla yetindiği, ancak özellikle uzun tutuklama sürelerinin kullanılmış olmasına eleştirel bir şekilde yaklaştığı vurgulanabilir.
3 - HUMAN RIGHTS WATCH’TAN ÖVGÜ VE ELEŞTİRİABD’den söz açılmışken, bu ülkede kamuoyunun şekillenmesinde söz sahibi olan sivil toplum kesiminde, “Human Rights Watch” (HRW) adındaki saygın insan hakları kuruluşunun Ergenekon’a bakışı kısaca hatırlatılabilir. HRW, Türkiye gezisi öncesinde Başkan Barack Obama’ya uzun bir mektup göndererek, Türkiye’de insan hakları ihlalleri ve ifade özgürlüğü alanındaki sorunlara dikkat çekmiş, kendisinden bu sorunları Ankara ziyaretinde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın dikkatine getirmesini istemişti.
HRW’nin Obama’ya mektubunda şöyle deniyordu:
“Ergenekon örgütü için etkili ve adil bir soruşturma ile yargılamanın önemini vurgulayın. (Başkan’dan talep)
“Ekim 2008’de başlayan Ergenekon örgütü davası, ordunun, devlet bürokrasisinin ve istihbarat servislerinin en üst kademesinde bulunan unsurların, bazen de organize suç örgütleriyle birlikte çalışarak gerçekleştirdikleri ciddi insan hakları ihlalleri ve kanunsuz eylemleriyle dolu karanlık bir tarihiyle yüzleşebilmesi için Türkiye’ye emsali görülmemiş bir fırsat verdi.
Hükümet, Ergenekon soruşturması nedeniyle eleştiriliyor. Türkiye’de toplumun önemli bir kesimi, soruşturmanın siyasallaştırıldığını ve sanık hakları ihlal edilerek yürütüldüğünü düşünüyor. Soruşturmanın ve davanın her aşamasının titiz bir tarafsızlıkla ve usule ilişkin güvencelere azami saygı gösterilerek yürütülmesi elzemdir. Bu, sadece soruşturmaya dair endişeleri gidermek için değil; gizli eylemler, AKP hükümetine darbe girişimleri ile yüksek kademedeki eski devlet ve ordu mensuplarının muhtemelen dahil oldukları vahim boyutlardaki insan hakları ihlalleri konusunda yabana atılamayacak nitelikteki delillerin kapsamlı ve güvenilir bir şekilde soruşturulabilmesi için de gereklidir.”
Görüleceği gibi HRW de Ergenekon’u önemsiyor, soruşturmayı “tarihi bir fırsat” olarak nitelendiriyor; ancak aynı zamanda soruşturmada usule ilişkin güvencelere dikkat edilmediği, titiz bir tarafsızlığın gözetilmediği gibi kaygılar belirtiyor, dahası dolaylı bir ifadeyle bu alandaki kusurların soruşturmanın bütününü sakatlayabileceğini söylüyor.
4 - PEKİ AVRUPA PARLAMENTOSU NE DİYOR?Amerika’dan Avrupa kıtasına gelelim. Benzer bir ikili bakışın Avrupa Parlamentosu’nun (AP) 14 Mart tarihinde kabul ettiği Türkiye ile ilgili karar tasarısına da yansıdığını söyleyebiliriz. Bakın ne diyor AP:
- Avrupa Parlamentosu, Ergenekon suç örgütünün üyesi olmakla suçlanan kişilerin davasının başlamış olmasını memnuniyetle karşılar,
- Türk makamlarını soruşturmaya devam etmeleri ve örgütün devlet yapılarının içine uzanan şebekelerini tümüyle ortaya çıkartmaları hususunda teşvik eder,
- Davada yargılanan sanıklara yapılan muamelelerle ilgili haberlerden duyduğu kaygıları belirtir,
- Türk makamlarına, sanıkların adil bir şekilde yargılaması ve hukukun üstünlüğü ilkelerine sıkı sıkıya riayet edilmesi çağrısında bulunur...
AP, özetle “ Ergenekon’un sonuna kadar üstüne gidin, ama bunu yaparken hukuka aykırı davranmayın, sanıkların haklarına da saygı gösterin” diyor.
5 - YA OLLI REHN HANGİ GEREĞE İŞARET ETTİ? AP’nin beklentilerinden çok da farklı olmayan bir görüş , AB Komisyonu’nun Genişlemeden Sorumlu Komiseri Olli Rehn tarafından ifade edildi. Rehn, AA’nın 24 Şubat tarihinde geçtiği bir habere göre, AP’nin Avusturyalı Sosyalist üyesi Herald Ettl’ın Ergenekon’a ilişkin bir sorusunu yanıtlarken şunları söyledi:
“AB Komisyonu, terör örgütü oluşturmak, hükümeti devirmeye teşebbüs ve şiddet kullanarak hükümeti görev yapamaz hale getirmek suçlarına dayanılarak başlatılan Ergenekon davasında sürmekte olan soruşturmanın farkındadır.
Ergenekon soruşturması kapsamında bazen savunma hakkına ilişkin güvencelerin yeterince gözetilmediği ve tutukluluk dönemlerinin iddianame olmaksızın aşırı derecede uzun sürdüğü gibi endişeler gündeme getirilmektedir. AB Komisyonu, bu davayı gereken dikkatle izleyerek, Türk makamlarına, bu davanın yasaların tanıdığı bütün uygulanabilir usullere ve hukukun üstünlüğüne tam saygı gösterilerek yürütülmesi gerektiğini vurgulamayı sürdürecektir”
Olli Rehn’in özellikle son cümlesinden AB Komisyonu’nun Türk makamlarına bir gereğin altını çizdiğini
öğreniyoruz. Bu da, soruşturmanın sanıklara tanınmış olan bütün usul güvencelerine ve hukukun üstünlüğüne tam saygı gösterilmesi gereğidir. AB’nin bunu vurgulama ihtiyacını hissettiği anlaşılıyor.
KISSADAN HİSSEGörülebileceği gibi, ABD Dışişleri Bakanlığı’nın İnsan Hakları Raporu, ABD’deki Human Rights Watch’un Başkan Obama’ya mektubu, Avrupa Parlamentosu’nun kararı, AB Genişleme Komiseri’nin açıklamalarının hepsini yan yana getirdiğinizde birbirine paralel giden iki tema karşımıza çıkıyor:
a) Ergenekon soruşturmasının sonuna kadar gidilmelidir,
b) Ama dava siyasallaştırılmamalı, hukukun üstünlüğüne saygılı bir şekilde yürütülmeli, sanıkların hakları ihlal edilmemeli, usul hataları yapılmamalıdır.
Usul hatalarının esas açısından ne kadar önem taşıdığını belirtmeye gerek yok. Bu davaların mahkemedeki karar aşamasından sonra temyiz için önce Yargıtay’a, ardından Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne kadar gideceği hatırdan çıkarılmamalıdır. Muhtemelen nihai kararı AİHM söyleyecektir.
Dış dünyada Ergenekon konusunda belirmekte olan bakışı, AKP hükümetinin ve ayrıca soruşturmayı yürütmekte olan savcıların ve savcılara bütün hazırlığı yapan organize işler masasındaki polis görevlilerinin de yakından bilmesinde yarar var...