Tablo gerçekten çok karanlık. Büyük umutlar yaratan Arap Baharı sonrasında, Ortadoğu’dan Kuzey Afrika’ya kadar uzanan geniş coğrafyada, ülkelerin çoğu ters bir “domino etkisi” ile dökülüyor. Devrimi yaşatmakta nispeten iyi bir performans gösteren tek bir ülke var; ama o da şu sırada bir sarsıntı geçiriyor...
Bu ülke, 4 yıl önce Arap Baharı diye tanımlanan halk hareketinin öncülüğünü yapan Tunus’tur.
Gerçekten bu Kuzey Afrika ülkesi çoğulcu demokrasiye geçişte hızlı bir ilerleme kaydetti. Tunus’un başarısı, toplumun çeşitli eğilimlerini temsil eden bir yönetim kurması ve bunu kavgasız gürültüsüz yaparken istikrarı koruyabilmesidir.
Ne var ki, işler tam iyi giderken, Tunus’ta da aşırı güçler peydah oldu. Geçen hafta Ulusal Müze’ye karşı girişilen kanlı saldırı Tunus’un da ciddi bir terör tehdidiyle karşı karşıya bulunduğunu gösterdi.
Başarının sırrı
Gelinen noktada sorulan soru şiddetin devrimi, demokratik süreci ve özellikle istikrarı tehlikeye düşürüp düşürmeyeceğidir. Diğer bir deyişle, diğer Arap ülkelerinde görülen “tersine domino etkisi” Tunus’ta da görülecek mi, yoksa Tunus her şeye rağmen yoluna devam edebilecek mi?
Yeni Tunus’un siyasi hayatında önemli bir yer alan “ılımlı İslamcı” Ennahda partisi lideri Reşid Gannuşi’nin deyişiyle, Tunus Arap Baharı olayında “bir istisnadır” ve bu sıfatını kaybetmemeye kararlıdır.
Tunus’un yeni demokratik düzene -istikrar içinde- geçişini sağlayan başlıca faktör, toplumsal uzlaşı ve hoşgörü mizacıdır. Gerçi devrimden sonra dincilerle laikler arasında bir ayrışma ortaya çıkmadı değil. Ama siyasi liderler yeni düzeni çatışarak değil anlaşarak kurma ve sorunları birlikte halletme yolunu seçtiler.
Şimdi de terör tehdidi karşısında herkes bir araya geliyor, ona karşı birlikte mücadele etme kararlılığını gösteriyor.
Bu ortak tavır ve uyum sürerse, Tunus gerçekten “istisnai” pozisyonunu koruyabilecektir.
Bir bataklık daha...
Ne yazık ki tablodaki “öbür ülkeler” için iyimser bir değerlendirme yapmak mümkün değil.
Bunların bir kısmı “çökmüş devletler”: Suriye, Irak, Libya gibi... Bunlar bölünmüş durumda ve gelecekleri de belirsiz...
Ve şimdi bunlara Yemen de ekleniyor.
Son gelişmeler Yemen’in iç savaşa ve parçalanmaya doğru gittiğini gösteriyor. Seçimle iktidara gelen devlet başkanı Mansur Hadi, başkent San’a’nın Şii isyancıların (“Huti”lerin) eline düşmesinden sonra, ülkenin güneyindeki Aden’e kaçmak ve hükümetini de oraya taşımak zorunda kaldı. Azınlıktaki Hutiler ülkenin birçok bölgesine hâkim olmuş durumdalar. Bu arada ülkede kümelenmiş olan El Kaide de boş durmuyor. O da bazı yerleri kontrol ediyor. (Geçen cuma El Kaideciler Hutilere ait bir camiye, 140 kişinin ölümüne yol açan bir saldırıda bulundular)... Bunlara ilaveten Yemen’de IŞİD de faaliyette!
Yemen’deki iç savaşın tehlikeli bir yanı da Şiilerin arkasındaki İran ile, Sünni ağırlıklı Hadi rejimini destekleyen Suudi Arabistan’ı karşı karşıya getirmesi.
Bu bakımdan Yemen bölgesel, hatta küresel boyutlar alan yeni bir bataklık. Tıpkı bu coğrafyadaki öbürleri gibi...