Yazılarımıza ara verdiğimiz kısa bir tatil sırasında dünya aktüalitesine hâkim olan başlıca konu, Avrupa’ya yönelik yoğun mülteci akını oldu.
Bodrum sahiline vuran Suriyeli minik Aylan’ın cansız bedeninin fotoğraflarıyla yeni bir boyut kazanan göç krizi Avrupa başta olmak üzere uluslararası toplumun gündeminin başında yer almaya devam ediyor.
Artık bu sorun bütün dünyanın en büyük dertlerinden biri. Zira Ortadoğu başta olmak üzere Asya’dan ve Afrika’dan kaynaklanan kitlesel göç akını iki anlamda “sınırsız”.
Birincisi, bu göç hareketi coğrafi hudutlar anlamında sınır tanımıyor. İkincisi, yabancı ülkelerdeki sığınma süresi bakımından belirli bir “limit” içermiyor.
Hudutlar açısından
Yakın geçmişte özellikle savaşların yol açtığı büyük göç hareketleri olmuştur. Ancak bu seferki göç dalgası farklı özellikler taşıyor.
Özelliklerden biri, ülkelerini siyasi veya ekonomik nedenlerle terk edenlerin, mülteci olarak kabul edilmek istedikleri ülkelere ulaşmak için, bütün sınırları zorlamalarıdır. Örneğin Almanya ve İsveç gibi favori ülkeler için Türkiye-Yunanistan-Makedonya-Sırbistan-Macaristan-Avusturya-Danimarka parkuru tercih ediliyor ve bütün bu ülkelerin sınırları da aşılmaya çalışılıyor.
Oysa bu ülkelerin bazısı, mültecilerin “illegal” şekilde kendi topraklarından geçmelerini istemiyor. Mesela Macaristan, Sırbistan’la 175 kilometrelik sınırını tel örgüyle kapattı. Danimarka İsveç’e gitmek isteyenlerin kendi sınırlarını zorlamaması için, demiryolu bağlantısını kesti...
Süre ve sayı açısından
Kitlesel göçün aldığı boyutlar nihayet Avrupa ülkelerinin kapılarını aralamaya zorluyor. AB Komisyonu Başkanı Junckers’in önceki gün açıkladığı plana göre, Birlik üyesi ülkelerin toplam 160 bin mülteciyi kabul etmesi için bir kota sistemi uygulanacak. Tabii bu rakam, Avrupa’ya yönelen kitlesel göçün büyüklüğü karşısında ufak kalıyor. Ne var ki buna katkıda bulunabilecek başka birçok ülke (Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi) olaya adeta kayıtsız kalıyor.
Mültecilerin vatanı olan ülkeler (Suriye, Irak, Afganistan, Somali, Libya, vs) kaos içindeler. Dolayısıyla göç edenlerin çoğu, gittikleri yerlere yerleşmek istiyorlar. Yani bunlar “geçici” değil “kalıcı” göçmenler. Başka bir deyişle, ilticanın bir zaman sınırı da yok. Tıpkı Asya ve Afrika’dan göç etmek isteyenlerin sayısının da sınırsız olması gibi...