Taraflar memnun. Lozan’da gece gündüz demeden günlerce çetin müzakereleri sürdüren P5+1 grubu ile İran Dışişleri bakanları, 12 yıllık nükleer krizi halletmeye yönelik anlaşmanın anahtarlarını belirlediler.
Bu mutabakat, “kazan-kazan” anlayışıyla gerçekleşen bir diplomatik başarı.
Zaten karşılıklı ödün verme ve uzlaşma niyeti olmasaydı, böyle bir “çerçeve anlaşması” da ortaya çıkmazdı.
Şimdi taraflar varılan sonucun pozitif tarafına, yani bardağın dolu kısmına bakıyorlar.
Peki, kim ne kazandı, ona bakalım.
***
- BATI başta olmak üzere uluslararası camianın amacı, İran’ın nükleer silah üretebilecek duruma gelmesini önlemekti. Yıllar boyunca bu yönde harcanan çabalar boşa gitti. Nihayet Lozan’daki müzakerelerde İran’ın nükleer kapasitesini iyice kısan bir mutabakat sağlandı. İran’a kabul ettirilen kısıtlamalar, onun atom bombası üretmesinin önünü kesiyor. ABD başta olmak üzere Batı açısından İran’ın buna razı edilmesi büyük bir kazanımdır.
Bu “çerçeve”nin içi 30 Haziran’a kadar doldurulup anlaşma son şeklini aldıktan sonra, dünya rahatlayacağı gibi, İran’la ilişkilerin normalleşmesi mümkün olacaktır. ABD ile Batı böylece İran’ın uluslararası camia ile entegre olacağını umuyor.
***
- İRAN’ın başlıca kazanımı, yıllar önce uygulamaya koyduğu nükleer programının uluslararası kabul görmesi, yani meşrulaşmamasıdır. Gerçi getirilen kısıtlamalar İran’ı atom bombası sahibi olmaktan mahrum ediyor. Ama Ayetullah Hamaney dahil, İranlı liderler zaten Tahran’ın böyle bir niyetinin olmadığını söyleyip duruyorlardı.
İran bu konuda verdiği tavize karşı, kendisine karşı uygulanan ambargodan kurtulacak. Bu sayede bir ekonomik güç olma yoluna girebilecek.
Siyasi bakımdan da son zamanlarda içine düştüğü izolasyondan kurtulup dış dünya ve özellikle Batı ile yakın ilişkiler kurabilecek.
Bu içeride Ruhani yönetiminin de elini güçlendirecek, reformlarla “yeni bir İran”ın ortaya çıkma şansını yaratacak...
***
Bütün bunların olması tabii bu “çerçeve” mutabakatının resmi ve bağlayıcı bir anlaşmaya dönüşmesine ve bu anlaşmanın da harfiyen uygulanmasına bağlı.
Mutabakatın uluslararası denetimle ilgili bölümü bu konuda umut verici. Geçmişte İran’ın nükleer programıyla ilgili taahhütlerini yerine getirmediği (yalan da söylediği) biliniyor. Bu kez, İran’daki bütün nükleer tesislerin sıkı ve sürekli uluslararası denetim altında tutulması söz konusu.
Buna rağmen İran’a güvenmeyen ve bu yüzden mutabakatı da yeterli bulmayanlar var. İsrail bunların başında geliyor. Suudi Arabistan ve Körfez Ülkeleri de anlaşmaya soğuk bakıyor. ABD Kongresi’nde böyle bir kuşku ve güvensizlik var.
***
Mutabakata karşı yükselen sesler bir yol kazasına yol açabilir mi? Örneğin ABD Kongresi, anlaşma kesinleşince, (yani önümüzdeki yaz) bunu onaylamayı reddedebilir mi? Netanyahu bunu sağlamak için devreye girer mi?
Bu soruların henüz kesin yanıtı yok. “Çerçeve anlaşması”nın nihai anlaşmaya dönüşmesi ve hayata geçirilmesi cepte keklik değil. Daha kat edilmesi gereken epey yol var...