Son zamanlarda Batılı ülkelerden Türkiye’ye karşı yapılan suçlama ve eleştiri konularından biri de, Ankara’nın Dağlık Karabağ savaşı sırasındaki tutumuyla ilgili.
Türkiye’nin bu ihtilafta Azerbaycan’a aktif destek sağlamasını gerekçe gösteren bazı AB ülkeleri, bu nedenle Ankara’nın yaptırımlarla cezalandırılmasını istiyorlar. Aynı gerekçeyle, ABD Dışişleri Bakanı Pompeo önceki gün NATO zirvesinde Türkiye’ye karışı beklenmedik, ağır suçlamalar yöneltti.
Dost ve müttefikler arasında Türkiye karşıtı böyle bir havanın esmesi çok düşündürücüdür. Hele suçlamalara konu olan meselelerden birinin Türkiye’nin Azerbaycan’a desteği olmasına bir anlam vermek oldukça zordur.
Batı’nın gözünde Türkiye’nin Dağlık Karabağ krizinde Azerbaycan’dan yana bir tavır alması neden bir kabahat oluyor. İlk bakışta bunu anlamak gerçekten zor.
Ama bir bakıma karşı tarafın bu konudaki düşüncelerinin ve kaygılarının ne olduğunu öğrenmekte ve ona göre bunun objektif bir değerlendirmesini yapmakta yarar vardır.
***
Önce olanlarla ilgili şu tespitleri yapalım:
- Evet, Türkiye Azeri-Ermeni ihtilafında Bakü’den yana bir tavır ortaya koymuş, Karabağ’daki çatışmalar öncesinde ve sırasında ona askeri destek sağlamıştır. Bu tutumun Batı’ya ters düşen veya hukuka aykırı sayılacak bir yanı yoktur. Kaldı ki, Bakü bu askeri harekâtı BM’nin de Azeri toprağı saydığı o bölgeyi Ermeni işgalinden kurtarmak için yapmıştır.
- Minsk Grubu’nun eş başkanları ABD ve Fransa başta olmak üzere, Batılı ülkeler olaylara seyirci kalmış ve inisiyatifi tamamen Rusya’ya kaptırmıştır. Diplomasi ustası Putin bu oyundan kazançlı çıkmış, arka bahçesi saydığı Güney Kafkasya’daki nüfuzunu pekiştirmiştir.
- Bu arada Türkiye de izlediği politikayla bölgede varlığını göstermiştir. Karabağ savaşının bilançosunda, kazançlı görünen ülke, Rusya’dan sonra, Türkiye’dir. Nitekim Türkiye bu bölgede de şimdi söz sahibi olmuştur. Üstelik ateşkesin denetiminde, Rusya ile birlikte, askeri bir rol üstlenmiştir. Pratikte bunun anlamı, Türkiye’nin Rusya’yı tek başına bırakmadığıdır ki Batı’nın bunu kendi açısından olumlu sayması gerekir.
***
Şimdi Batı’nın bu olup bitenlere nasıl baktığını ele alalım:
- Türkiye’nin Dağlık Karabağ meselesindeki tutumuna karşı çıkanlar, Ankara’nın Bakü’yü savaşa girmesi için motive ettiğini, dolayısıyla bölgedeki istikrarı bozduğunu iddia ediyorlar.
- Bu suçlamaların arka planındaki esas sebep, Ankara’nın Batı ile ittifakını aşan veya bozan birtakım bağımsız hareketlerde bulunmasının yarattığı rahatsızlıktır. Daha açık bir deyişle, karşı görüşteki çevrelere göre, Türkiye artık “o eski sadık ve güvenilir müttefik” değil. Bu son cümleyi Batılı politikacılar son zamanlarda sıkça tekrarlar oldular. Bu ifade özetle neden Türkiye’ye karşı çıktıklarını açıkça ortaya koyuyor.
***
Gelinen noktada Ankara ile Batı’daki karşıtları arasında ciddi bir uyuşmazlık bulunduğu açık.
Bunun tehlikesi, karşıt dediğimiz bu çevrelerin düşünceleri eyleme dönüştürmeleri, örneğin yaptırım için baskılarını yoğunlaştırmalarıdır.
Bunun önlenmesi isteniyorsa, çaresi diplomaside aranmalıdır.
Evet, Türkiye ile müttefikleri ve dostları arasında çıkar farklılıklarından ve sürtüşmelerinden kaynaklanan ciddi uyuşmazlıklar vardır. Türkiye’nin eskisinden farklı, daha bağımsız politikalar izlediği, kendi çıkarlarını her şeyin üstünde saydığı ve nüfuz alanlarını genişletmeye çalıştığı doğrudur. Ama bunu yeni Türkiye gerçeği olarak görmek ve dikkate almak gerekir. Bu stratejik önceliğinin Batı ile bağlarının davam etmesi olduğunu hep tekrarlayan Ankara ile, daha uyumlu ilişkilerin ve iş birliğinin kurulmasına mani değildir ve olmamalıdır da...
Diplomasi, gerçeklerin ışığında farklı çıkarlar arasında bir “ince ayar” ve denge sağlamak sanatıdır.
Bunu başarmanın yolu da, iki taraf için de kızarak, küserek birbirinden uzaklaşmak yerine, konuşarak uzlaşmaktır.