Avrupa, İkinci Dünya Savaşı’ndan beri en büyük göç sorununu yaşıyor.
Ortadoğu başta olmak üzere Asya’dan ve Afrika’dan milyonlarca insan çeşitli yolları deneyerek Avrupa’ya akın ediyor.
Dünkü yazımızda da belirttiğimiz gibi, bu insanları ülkelerini terk etmeye zorlayan çeşitli nedenler var. Hepsinin umudu Avrupa’nın müreffeh ülkelerinde yeni bir hayata başlamak. Fakat göç süreci hayati tehlikelerle dolu. Üstelik yerleşmeyi hayal ettikleri Avrupa ülkelerinin engelleriyle karşılaşıyorlar.
İnsancıl bir refleksle söylenecek şey, göç hareketinin adresi olan Avrupa ülkelerinin bu insanlara yardımcı olması ve kapılarını açması gerektiğidir. Ama sorun aslında çok daha komplekstir ve bu yüzden de çözümü çok zor görünmektedir.
Türkiye örneği
Özellikle 2 milyon Suriyeli mülteci ile benzer bir sorunla karşılaşan Türkiye, istisnai bir insanlık örneği vermiştir. Türkiye’nin davranışında eskiden beri sığınmacılara kucak açma geleneğinin ve yardımseverliğinin payı büyüktür. Ama unutmamalı ki Türkiye Suriye’nin sınırdaşıdır ve oradan kaçanlara -Ürdün ve Lübnan gibi- kapılarını açık tutmak zorundadır. Kaldı ki Türkiye bu mültecileri barındırmak için büyük paralar (6 milyar dolar) harcamaktan da çekinmemiştir.
Avrupalıların olaya bakışı farklıdır tabii. Onlar bu mülteci kitlelerine Türkler kadar yakın hissetmedikleri gibi, kendi ekonomilerini, demografi (nüfus) yapılarını, sosyo-kültürel ve de siyasal şartlarını ön planda tutmayı tercih ediyorlar. Dolayısıyla, bu dramatik göç hareketine katkılarını çok sınırlı tutuyorlar.
Sorun büyüdükçe
Ne var ki son haftalar çok büyük -ve de trajik- boyutlar alan göç krizi, Avrupa’yı ve uluslararası camiayı daha etkin çareler aramaya zorlamış bulunuyor. Avrupa Birliği üye ülkelerin belirli kontenjanlara göre bir miktar mülteci almasına karar verdi. Almanya ve Fransa daha aktif olarak devreye giriyor. (Almanya bu yıl 800 bin mülteci almak kararında)...
Ama öte yandan bazı ülkeler (Macaristan gibi) sınırlarını tel örgü duvarıyla kapatıyor. Geçiş yolu üzerindeki Yunanistan ve Makedonya ise, mültecilerin bir an önce kendi ülkelerinden çıkıp başka diyarlara gitmelerini sağlamaya çalışıyor.
Bu arada Avrupa’nın yolunu tutan göçmenlerin sayısı, yaşanan dramlara rağmen yükseliyor.
Bu insanları ölüme terk etmek veya geri göndermek mümkün olmadığına göre, Avrupa’nın ve tüm dünyanın bu soruna birlikte çare aramaları şart. Ama henüz bu noktaya gelinemediğine göre, bu kriz -ve insanlık dramı- daha çok sürecek...